Reklam
Hamza Yıldız

Hamza Yıldız


SARIBAŞ’IN KAHVESİ

03 Nisan 2018 - 13:38

“Nusret!
Açtı kesenin ağzını ağam
Bak arkadaşlar ne arzu eder
Patlat çayları be kardeşim”

Emek, umut ve sevdamızla
Oluşturduk bu mekânı
Alınterimizi koyduk harcına
Ertelediğimiz hayaller üzerine

Hafızalarda tozlanan eski fotoğraf izleri
Kara Mahmut, Fikri kardeş gibi
Gidip de yıllar sonra hoş bir sürprizle dönen
Emin, Mesut, Ali gibi”

     Bizim kahvenin diğer kahvelerden pek farkı yoktur aslında. Çayırlar Yirmiyedi evler, Atatürk Mahallesi güney ahalisinin mekanıdır. Bu şehri farklı kılan müşterileridir.
    Eski Çanakkale yolu kapanıp, Seramik fabrikası da işçi yoğunluğunu azaltınca eski ihtişamı kalmadı elbette. Ama camii yıkılsa da mihrap hala yerinde. Çünkü o kahveye ruh veren sadık müşterileri inatla bu mekana sadakatlerini sürdüyor. Her biri eşi bulunmaz ayrı bir cins olan karakter abidelerini ya çayını, kahvesini yudumluyor ya da papazın peşinde koşmaya devam ediyor.
    Eskiden izbe ve loş bir yer olan bu kahve Taci’nin eline geçmesiyle yenilendi, bir gelin gibi güzelleşti. Adı da ”Seçtim Kıraathanesi” oldu ama bu isim tutmadı. Hani “Yiğit lakabıyla anılır derler ya” dillerde Sarıbaş’ın kahvesi devam etti ve etmeye de devam ediyor.
   Bu kahvenin şıhı,piri Kara Ziya’dır.Kendisi ömrünü direksiyon sallayarak ve ülke karayollarını turlayarak geçirmiş.”Ömür biter,yol bitmez” şiarına uyarak kenara çekilmiş ulvi bir zattır.Anıları çan şoförleri arasında bir efsane olarak anlatılmaya hala devam etmektedir.
    Kara Ziya bir sigaradan bir de oyundan vazgeçemez.
   Bir gün kamuoyu yükler ve yola çıkmadan önce bir sokağa park eder. Taşıyıcılar kooperatifine uğrar. Çay, sohbet derken oyuna başlar. Saatler geçer, lokal kapanır ve o da evine gidip yatar. Sabah uyandığında aklı başına gelir ama kamyonu park ettiği yeri hatırlayamaz. Çıkar sokak sokak kamyonu arar ama bulamaz. Utancından kimseye bir şey de söyleyemez. Aradan üç gün geçtikten sonra biri gelir ”Ziya abi senin kamyon 3 gündür yüklü şu sokakta duruyor arızası mı var”deyince doğru kamyonun başına varır ve sefere çıkar.
    Kahvemizin en mutena şahsiyeti, danışman merkezi Kara Ziya’dır. Her gün bütün gazeteleri en ücra köşelerine kadar okur ve bulmacalarını doldurur. Eğer zamanı yoksa bulmaca eklerini özenle katlar ve cebine yerleştirir. Her türlü ansiklopedik bilgi ve yerel deyişlerle özlü sözler sohbetin akışına göre onun ağzından dinleyenlere aktarılır. Sabah kahvesine az şekerli bardağında ve kırılmış soda eşliğinde ve sigarayla yudumlar.
    Ziya ağa da muhabbet ve anı bitmez. Birgün kamyonu Çanakkale iskelesine limana bir turist gemisi yanaştığı için mahşeri bir kalabalık vardır. O da kalabalığa karışır. Gemide ki sarışın bikinili güzelleri iç geçirerek seyrederken birden iskele biter ve Ziya ağam cump! denize. Yüzme de bilmediğinden başlar çırpınmaya. O arada roman çocukları iskelenin ucundan olayı seyretmektedir. Ziya ağa ”imdat” dedikçe çocuklardan birisi “100 lira verirsen kurtarırım” der. Ve 100 lira mukabilinde ağam kurtulur.

“Nusret!
Demindeyiz sohbetin
Hatıralar kokan muhabbetin
Sen çayları tazele be kardeşim

Bu mekan bize
Biz bu mekana benzeriz
Biriktirilen dostluklar
Habire tomurcuklanan özlemler üzerine

Ihlamur ve iğde kokularıyla mest
Akasya gölgelerine taşırız sandalyeleri
Tuzlu ayran, buzlu limonata tadıyla katıkladığımız
Uzun metrajlı sevdalar üzerine”

    Buraya kadar tamam da bu olayı rahmetli Sarı Hilmi duyar. Ve “Ziya söylerim ha!” dedikçe Ziya ağam karizmayı çizdirmemek için Sarı Hilmi’ye yemek söylemeye başlar. Ziya ağam kuru fasulye, Sarı Hilmi tas kebabı muhabbeti uzun bir zaman devam eder. Tabii Kara Ziya bu tas kebaplarının faturasını keser de o ayrı bir muhabbet konusu.
     Şimdi Sarıbaş’ın kahvesi bir hayat üniversitesiyse o üniversitenin rektörü Kara Ziya’dır. Bu kahve de onun lafının üzerine laf konuşulmaz. Sarıbaş!ın kahvesinde son bir yıldır doldurulamaz bir boşluk oluştu.O da şehrimizin güzeller güzeli,Fikri kardeşimizin aramızdan zamansız ayrılışı oldu.Şimdi çerçeveli resmi kahvemizin en güzel köşesinde asılı olsa da gerçekten yeri doldurulamadı.
     Bu kahve de dokunulmazlığı olan tek kişi o’ydu’.Lokumcu Orhan’ın kadim dostu.Her sabah Çan’ı şöyle bir turladıktan sonra gelirdi kahveye.Ta karşı kaldırımdan görününce muhabbet başlardı.Lütfü’yle oynadıkları bütün pişti oyunlarını O kazanırdı.Çünkü O’nun için her kağıt valeydi.Zaten Lütfü ve Lokumcu Orhan’ın özel koruması ve bakımı altındaydı. Şimdi de Çan’ın bütün güzel mi güzelleri uğruyor kahveye ama Fikrinin yeri bambaşkaydı.
      Orhan’ı bol bir kahvehanedir burası… Lokumcu Orhan, Boyacı Orhan, T.K.İ ‘ci Orhan… Orhan’ların piridir Lokumcu…Hacılarlı Ali Aganın tek oğlu… Karamsarlık, üzüntü, tasa onun yanına pek uğramaz. O hayatın zevklerini yaşamakla meşguldür. Babasının tek oğlu olmasının ayrıcalığını kullanarak gelmiştir bu günlere… Marangoz Recep, Bekçi Hafız,Kara Ziya ile mutlaka oyun dörtlüsünü kurar.Adisyon kağıdının doluluğunca mutlu olur. Bu oyun karesinin seyirci tribünü Fener taraftarıyla bile baş edebilir. Hacılar köyü bir yüzeli yıl daha bir lokumcu ordan çıkaramaz. Yalnız ilk oyunda yenilmesin. Dut yemiş bülbüle döner ki oyunun tadı tuzu kalmaz. Oyun sonrası vurur kendini Şuayip Tepesi’ne efkar dağıtmaya.
       Motoru Lokumcu Orhan’ın her şeyidir. Motorun zulasında kendi imalatı cevizli lokum, tahin helvasının yanı sıra mevsim meyveleri, sucuk, sebzelerin yanında muhakkak bir büyük rakı bulunur. Çünkü gün ikindiye varmadan O Şuayip’teki mekânına gitmek zorundadır. Bu yaz kış değişmez. Bir çoban ateşi ızgara veya mantar sote ile kaldırmak zorunda hisseder kadehini… O bizim kahvenin “ Topal Horozu’dur”… Değil Çan’ın, Türkiye’ nin en güzel cevizli lokumu onun imalathanesinden çıkar. Tatmanızı tavsiye ederim. Tahin helvası ise daha başka bir lezzet…

“Nusret!
Açtı kesenin ağzını ağam
Bak arkadaşlar ne arzu eder
Patlat çayları be kardeşim

Ömrümüzün demlendiği
Yorgunluğu, öfkeyi, mutluluğu
Yudumlarken farkına vardığımız
Sıcaklığında terlediğimiz dostluklar üzerine

Gönülden bir selam
Akıp giden mevsimlerin renkli izleri
Ve buruk bir eyvallah arasına sığan
Kırk yıllık kahvenin hatırı üzerine”
 
   Sarıbaş’ın kahvesi bir karakter cennetidir. Her akşam jipiyle endam eden Kör Muhammed mesela… Onun da iki tutkusu vardır.Seksenbir oyunu ve av bahanesiyle dağları gezmek. Oyunun ilk kuralı Muhammed abiyi kızdıracaksın. O’nu kızdırıp, yakası açılmadık küfürleri arka arkaya sıralatabilirsen altı bile kızarmış kaymaklı kadayıf tadında sohbet hazzı alınır kahvede. Çok kızarsa bir ay kadar terk eder kahveyi… Ama artık herkes dersini aldığı için işi o dereceye götürmek için azami dikkat gösteriyor. O’nun hatıralarını, o hikayelerini dinlemek gerçekten bir keyif.”oturmuyor bir Muhammed abi” ”Adaleti, partiyati, konçiyati, möhür” ibareleri bizim kahvenin dilinde takıntı olmuştur. Bakalım bizi kazdağlarına gezmeye ne zaman götürecek merakla bekliyoruz.
       Hafif yan yatmış kasketi, ökçesine basılmış yumurta topuk ayakkabıları, şık giyimiyle eski bıçkın şoför tipinin günümüze armağanı, kahvemizin delikanlısı İsmet Dede çoğunlukla iğdenin dibine çeker sandalyesini oraya oturur. Çay keyfini yanına gelen dostlarıyla yapar. Mesela Mehmet gelip eski defterler bir açılırsa sohbetin dibine dibine vurulur.
        Benim gibi bu mahalleden taşınılsa bile bu kahve kolay kolay terk edilmez. Yine abonelik devam eder. Uzun bembeyaz saçları, güneş gözlükleri o kendine has giyimi ve yürüyüşüyle Fenerbahçeli Müjdat… Görüntüsü Amerikan filmlerindeki gibi değme jönlerin karizmasını yeminle çizer. Hayata sarı-lacivert bakar. Hoşgin oyununda “ Tarlayı beller, körpeleri eller.” Arada bir hafta sonları Biga’ya kaçardı oğlu Mehmet’i seyretmek için. Maçtan sonra yüz gram rakısını ve oyun gıdasını alır öyle gelirdi kahveye… İşte o zaman sohbetinin tadına doyulmazdı. Şimdi Mehmet Çanspor ‘ a gelince eli artık iyice bu kahveye mahkum kaldı. O’nun ramazan pideleri bir başkadır. Taş fırınının kenarından etrafa yayılan taze ekmek kokusu insanın başını döndürür. Sanki hayata sadece zevk almak için gelmiş tavırları, kendine güveni, hoşgörüsü O’nu ayrıcalıklı kılar bizim gözümüzde. Ağır abimizdir. Sevgi yolunda yaptığı yürüyüşte alimallar yollar ağlar biz böyle yaşlı delikanlı görmedik diye…
        Sarıbaş’ın Kahvesi’nin bir başka özelliği Çan siyasetinin nabzı orada atar. Menderes Parkı’nın namı var bana göre. Sadece son genel seçimde Sebahattin Güner, AKP’den, Bülent Öz, Ali Sarıbaş, CHP’den… Ali Sarıbaş şimdi T.B.M.M’ den sadece bu kahveyi değil Çanakkale’yi temsil ediyor. Geçen dönem Sabri Sefa Erol DYP’den, bendenizde MHP’den milletvekili olma sıramızı savdık Bak demedi demeyin önümüzdeki seçimlerde bu kahveden belediye başkanı çıkarsa şaşırmasın. Dedim ya, bu kahvede her cins ,tip ve karakterde insan bulunur diye. Mesela Halit ağa Nevruzlu Osman, Mustafa Japon ve Cugili… Bunlara mahallenin gediklilerinden Alaattin ile Sado bu ekibe oyun arkadaşı olarak ekleyebilir. Ve balıkçı ekibi haline dönüştüklerinde sayıları oniki-onüçe kadar çıkar. Çan ve civarının bütün gölet ve derelerinde, usülüne uygun balıkçılık yaparlar. Bu ekip askeri disiplin içinde ve hiyerarşiye uygun çalışır. Halit Köse tek patron ve son sözün sahibidir.
        
Eski ilçe başkanlarından Mesut’un bütün sigarayı bırakma gayretleri boşa çıksa da, sürekli çay ısmarlama gibi güzel bir huyu vardır. Engin, Kasım Çay biraz da O’nun için takılır bu kahveye. Ahmet abi  hele hiç terk etmez Mesut’u…. Telefonu hiç boşluk vermez. İster siyasi, ister ticari amaçla sürekli çalar telefonun zili… Kongre hep onun tarafından toplanır çoğu zaman. CHP’nin cesur yüreği olma sorumluluğunu terk etmez.
    Kahvenin kelame ermiş Kamil’idir. Badana fırçasına sürtmekten yorulduğu için çelikmiştir kenara. Kulağı ezanda gözü namazdadır sürekli. Tesbih tanelerince sabırlıdır. Oyundan çay içmeyecek kadar prensip sahibidir.

Bunların en büyük özelliği Tarihe karşı tutku derecesindeki ilgileridir. Çan ve Çanakkale yöresindeki antik çağa ve sonrasına ait bütün mekan ve hikayeleri belirler. Tarihin yeraltı adalarının üzerine kurdukları hayal dünyalarıyla bir kaç yüksek lisans yapmış sayılırlar. Memleketin imarı üzerine kazma ve kürekle epek hizmetleri vardır. Onlarla birlikte olmak hiç tanımadığınız farklı dünyada şaşkınlıkla nefes almak sansına eriştirir sizi…
          Kepçeci Muharrem, Türkeş Ekrem, Topçu Mahir..Çenesinden illallah dediğimiz Aksak Apo, Servet Pelvan, Kara köpekçi Osman..! Kahvemizin vazgeçilmez, çok değerli şahsiyetleridir.
           Hele Servet Pelvan’ın altmışaltıda Sabri Sefayı yendikten sonra kahvenin ortasında attığı peşrev bizim Kürt Mustafa’yı bile kıskandırır.
            Bu arada bizim Laz uşağı, garsonumuz, neşemiz, Yücel ayrılıp Çanspor’a malzemeci olmuş. Hayırlı olsun ne diyelim. Gidenin ardından ağlamak bize yakışmaz. Bak gencecik Sami ve Özgür çayları dağıtmaya devam ediyor. Ocakçı Kadir ağam onları mum gibi yapar da geriye sadece fitilleri kalır.

             Çanakkale Caddesi üzerinde, sevgi yolunun kenarında, müdavimleri, gelen-geçenleriyle kendine has bir kahvehanedir Sarıbaş’ın Kahvesi…
İster içeride serin serin oturursunuz, sigara tiryakisi iseniz öndeki sundurmanın altında, iğdenin gölgesinde veya yolun karşısında çamların altında geçer, tatlı bir sohbet eşliğinde çayınızı yudumlarsınız. Geçmişten bugüne hayatın tanıklarıyla hasbihal etme şansı yakalarsınız. Veya bu kahvenin ve müdavimlerinin farkına bile varmadan önünden yürür geçersiniz.
        
“Nusret!
Demindeyiz sohbetin
Hatıralar kokan muhabbetin
Tazele çayları be kardeşim”


YORUMLAR

  • 0 Yorum