Daha çocuktum. Pazartesi sabahı rahmetli dedemle ninem pazara gelmişlerdi. Dedem pazarlığı yaparken ninem bizim evde kalırdı. Gelini ve biz altı torunuyla hasret giderirdi.
Vakit öyle olmuş, yer sofrası kurulmuştu. Ninemin getirdiği kocaman köy ekmeği dilimlendi. Kaşıklar dağıtıldı. Sininin ortasına buğusunun tadı başımızı döndüren bir koca tas patates yemeği geldi. Diz çökülerek oturulan ve sofra örtüsünün diz üzerinden karına kadar çekildiği sofrada iştahla karnımızı doyurduk. Ninem, şükür duasını ettikten sonra “ Gelinim sizin kumpirler bir isle (iyi) , bir islo tadına doyamadım “ demişti.
Patatesin bir adının da kumpir olduğunu o yerel muhacir ağzıyla ifade etmesi çok hoşuma gitmişti.
Çok sonraları patates yine hayatımıza kumpir olarak geri döndü. Büyük şehirlerin meşhur semtlerinde kumpir evleri açıldı. Ama kumpirin saltanatı uzun sürmedi. Çerezlere yenildi. Geleneksel yemeklere geri döndü.
Bana kumpiri tekrar hatırlatan “ Ali Hamza Çiftliğindeki” kadromuza dâhil olan Cemal Çun Hoca oldu.
Cemal Hoca biz fidan dikerken aldı kazmayı, küreği, tırmığı… Sabırla toprağı kazdı, tırmıkladı, temizledi.
Resimci olmanın kazandırdığı estetikle karıkları düzenledi.
Soğan, sarımsak, marul, maydanoz, tere, roka, ıspanak tohumlarını ekti.
O zaman daha bağ evimiz bitmemişti. Naylonlarla çevrili eski asma çardağının altında yağmur ve soğuktan korunmaya çalışıyorduk. Çoban ateşinin üzerinde isli çaydanlıklarda demlediğimiz çayları yorgunluğumuzun üzerine keyifle yudumluyorduk. Çay faslı bittikten sonra Cemal Hoca ateşin altındaki külleri çekti. Patatesleri külün içine gömdü. Üzerine köz çekti. Yarım saat sonra külün içinden çıkan patatesleri parmaklarımızın ucu yanarak soymaya başladık. Ortasından bölerek, buğusu tuz ekerek iştahla yemeğe başladık.
Unutulan bir tadın yeniden keşfedilmesi ne muhteşem bir olaydı.
Bu yazıyı “ Ali Hamza Çiftliğinin” bağ evinde geniş pencerenin camından nisan yağmurunu seyrederek yazıyorum. Meyvelerin çiçeğe ve yaprağa durduğu, dağların bahar rengine döndüğü o müthiş manzarada.
“Hocam senden daha ciddi yazılar yazmanı bekliyoruz” eleştirilerine sadece gülümsüyorum. Emekliliğimle birlikte toprağa dönüşün, doğayla bütünleşmenin, üretmenin, zevk ve heyecan duymanın, ikinci ama en önemlisi huzurlu bir hayatı kurmaktan daha ciddi ne olabilir ki?
Artık kendimi yaşama bencilliğini hak ettim sanıyorum.
YORUMLAR