Reklam
Hamza Yıldız

Hamza Yıldız


ELVEDA ESENLİK SOKAĞI

03 Nisan 2018 - 13:38

Çan’ da ki elli yılımı Esenlik Sokakta yaşadım. Dile kolay tam yarım asır. Çocukluğum, gençliğim, orta yaşlılıktan ihtiyarlığa geçiş sürecim bu sokakta geçti. Buradaki her yüz, her mekân hatıralarımı oluşturdu.
Hacılar Köyü’nden ir kamyon kasasında taşındığımızda Çan küçük bir kasaba görünümündeydi. Çanakkale Caddesi üzerinde, Mustafa Çavuş’ un ( Göçen) evlerine kiracı girdik O zaman Esenlik Sokak bir çıkmaz sokaktı. Çan Lisesi’nin arkasından Atatürk ve Fatih Mahallelerini Çanakkale Caddesine bağlayan Kıbrıs Sokak Damat Süleyman’ın buğday tarlasıydı. “Ev alma, komşu al” derler ya, rahmetli babam komşularımız yüzünden olsa gerek arsayı kiracı olarak oturduğumuz o evin karşısından aldı. İlk katın iki göz odası yarım yamalak düzüldüğünde hemen taşındık zaten.
Hemen üst yanımızda Selim Atalay amcalar vardı. Eşi Emine Teyze, oğulları Sadettin, Selahattin, Muzaffer… Karşımızda Doruk nineler. Alt tarafımızda Yuvalarlı Anzavur Ahmet’in dükkânları… Daha üstte İrfan_Rıdvan kardeşler, arkamızda Abdullah Hoca (Yonar), helvacı Hakkı Dede oğlu Sabri Hocalar, Şerafettin Demir, Becerenler, Sarıbaşlar… Sonradan bize komşu olan Marangoz İsmail Abiler … yalnız başına yaşayan Paşa Baba … Kavga, gürültü bilmeden büyük bir sülale gibi geçinip gittik. Bu zaman zarfında birçok
Büyüğümüz Allah’ın rahmetine kavuştu. Birçoğumuz da başka diyarlara göç etti. Arkalarında hatıralarının derin izlerini bırakarak… Elli yıl sonra artık benim de Esenlik Sokağından ayrılma vaktim geldi. Oysa alışık sayılırım gurbete, ayrılmalara… Ama bu ayrılık gerçekten zor geldi. Her sabah sokağa adım attığımda akrabadan yakın hissettiğim o aşina yüzlere gülümseyerek selam veremeyecek olmak, baba ocağından ayrılmak…
“Lakin vakit tamam, ardına bakmadan düş yola…”
Babam kömür ocağında baş çavuştu. Sabahta koca bir tencere tarhana çorbasına iştahla kaşık sallardık. Yanında mutlaka patlıcan turşusu olurdu. Annem babamı sokak kapısına kadar uğurlardı. Bu arada bende babamın arkasından sokağa çıkar, ardından Çanakkale Caddesi’nin köşesine kadar yürür, babamın gidişini seyrederdim. Kucağımda Hacılar Köyü’nde bırakmaya kıyamadığım kedimi okşarken sisler içinde fabrikaya giden işçileri, işçi otobüslerini, kömür kamyonlarını izlerdim. Bir saat içinde bu büyük insan selinin yerini çamurlu sokaklarının tenhalığını azaltan tek tük satıcı sesleri dolduruldu. Bende peşimde kendimle birlikte eve dönerdim. Emine ablam işe gider, Meryem ablam ağabeyimi okula hazırlar, annem bir yandan İbrahim’e bakarken ortalığı toplardı. Varlığı pek hissedilmeyen sessiz bir çocuktum.
Esenlik Sokak’tan ilk ayrılışımız babamın iş nedeniyle Maltepe Köyü’ne taşınmamız sebebiyle oldu. 18 Eylül
İlkokuluna başlayan eğitim hayatım üç yıl bu köyde sürdü. Sonra tekrar döndük evimize ve sokağımıza. Üç yılda ne kadar değişmişti hem çan hem de sokağımız. Canlanmış kalabalıklaşmıştı. Yalnızlık bulutları dağılmış, çok çocuk mahallesine dönüşmüştü mekânımız ve artık çayırlar mahallesine kadar uzanıyordu sınırları…
Sabahları toplanıp çamurlar içinde bata çıka birlikte gidiyorduk. Özer ilkokuluna küçükleri koruyup kollayarak büyük bir sülale gibi sahiplenirdik birbirimizi. Yazları Kocabaş çayına birlikte giderdik yüzmeye. Keza içme suyu almak için testilerle Kobak suyuna çakır dikenleri temizleyerek yaptık ilk futbol sahamızı şimdiki Çanakkale Seramik Spor Kompleksinin olduğu yere. Ve ilk futbol takımımızı…
Ben, kardeşim, İbo, Neco-Ali, Mesut-Emin, İrfan, Rıdvan, Ramazan-Mustafa, Fuat ve aşağı mahalleden Savaş takım kadrosunu oluşturuyordu…
Bir futbol maçından veya çayda yüzmekten yorgun döndüğümüzde bulurduk annelerimizi, ablalarımızı bir komşu evinin önünde toplanmış sohbet ederken Zila teyze, kızları Emine ve Leman … Emine teyze, Doruk nine, Ayşe teyze … Bazen ben erenlerin geniş avlusunda bulurduk onları…
Daima kardeşliğin, akrabadan öte komşuluğun, huzurun ve birlikteliğin adı oldu Esenlik Sokağı…
Hayatımızda insani değerler; sevgi, saygı, hatır, gönül, vefa… bu sokakta paylaşarak öğrendik.
“ Yaşananlar eskide kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım “ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama geçmişin tadını unutunca bu günün ve geleceğin heyecanı da sönüyor be cancağızım.
İnsan kuş misali, bir var, bir yok…
Mehmet Çavuş, Hatice Ana…
Selim Amca, Emine Teyze… Doruk Nine…
Hakkı Dede, Şerafettin Amca, Muzaffer Hoca… Paşa Amca… Rahmeti Rahmana, diğerleri gurbete uçtular.
Esenlik sokağı zaten gün geçtikçe kendi sessizliğine gömülüyordu… Önüne dev apartmanlar dikilip, onlarca komşu taşınsa da ruhu rahmeti rahmana kavuşmuştu… Gidenlerle birlikte…
Bende gidiyorum, yaşanmış bir elli yılın üzerine…
Yeni gelenler, yeni bir ruh katacaklar Esenlik Sokağı’na… Ara sıra uğradığımda o hatıraların sıcaklığını içimde hissederek adımlayacağım o sokağı… Ve bu sokağı var edenlere kısa bir dua göndereceğim.
Elveda Esenlik Sokağı…


YORUMLAR

  • 0 Yorum