Reklam
Hamza Yıldız

Hamza Yıldız


KARŞIYAKAYA GEÇELİM…

03 Nisan 2018 - 13:38

    Türküleri severim. Hele yıllarca Nevzat(Demir) ustamızın yanında musikiyi öğrenmenin yanı sıra, bir ara koroda terennüm etme gafletinde bulunsam da titreyip kendime dönerek dinleyici kalma ve haddimi bilme doğrusunda karar kıldım. Böylece hem türküler, hem de bu türküleri dinleyenler büyük bir eziyetten kurtuldu. Bu arada sazı, sözü ve dostluğundan büyük keyif aldığım Hasan Caneri abiye bir özür borcum var. Neden mi? . Yanında bunca yıl gezdirdikten sonra tek bir türkü bile söyleyemeyen benim gibi kabiliyet yoksunu birine nasıl tahammül edebildi çözemedim ama minnettarım.

    Daha türkü lafı bu itiraflarla başlarsa gerisini varın siz düşünün. Ama dudaklarıma yapışıp kaldı bu nakarat. Meczup gibi kendi kendime mırıldanıyorum.
    ‘’ Karşıyaka’ya geçelim,
     Atlara yonca biçelim. ’’

    Bizim hanımın bu türküye aşina olup olmadığını bilmiyorum. Çünkü at dahil hiçbir hayvanımız yok ki yonca biçmeye gidelim. Hele bir de yonca biçmek için Karşıyaka’ya geçelim.
   
    Bir de baktım Karşıyaka mahallesinin en tepesinde nerdeyse kalburcu merasının ortasında bir ev sahibi olmuşuz. ‘’ belim ağrıyor, kömür kovasını kaldıramıyorum, yaşlılıkta rahat ederiz ‘’ yakarmalarının ardında ki gizli niyeti nasıl anlayamadım hala bilmiyorum. Yahu insanlar eskiden şehre göç ederlerdi, biz nerdeyse Erenler Tepesindeki tek ağaca komşu olmuşuz. Sağım, solum, önüm, arkam sobe değil inşaat. Sabahın 8 inde bir takırtı tukurdu başlıyor ki sanki fabrikasının ortasındayız.

    Hayatımda bir kere hanım sözü dinledim ama affedersiniz onu da b k yedim.

    Kardeşim ne güzel senin babadan kalma, nerdeyse ömrünü geçirdiğin, şehrin merkezine yürüme 5 dakikalık mesafede 2 katlı, bahçeli, müstakil bir evin, akrabadan öte komşuların, dibinde kahven bile var kıymetini bilsene hıyar diyesi. Rahat bir tarafına mı kaçtı? Fakat altımız çoktan oyulmuş.  Bizim çocuklar ve hanım el ele vermiş eşyalar yavaş yavaş taşınmış. Son olarak mobilyalar da bir gece de cümbür cemaat uçup gitmiş. Bir ben kalmışım. Çekyatım, bilgisayarım, masam, sandalyem ve artık hiç ihtiyaç duyulmayacak sobamız ile birlikte..

    Ömrüm okul, öğretmenlik falan derken gurbette geçtiğinden taşınma fobisi vardır bende. Ulan çoluk çocuk, hanım yeni eve tüylü eşya yerleştirme bahanesiyle. Yetim çocuklar gibi yapa yalnız kaldım anılarla birlikte. Ve kendi evimde gurbette kalacağım hiç aklıma gelmezdi ama bunu da gördüm bu yaşımda.

    Ertesi gün Sarıbaş’ın kahvede saat akşamın 10’unu buldu.  Neco’nun çenesi, Kara Ziya’nın kahvesi derken. Sevgi yolunda insanlar kıpır kıpır, hava tam serinlemiş püfür püfür..  Şöyle yürüyerek Engin Büfe’ye kadar aheste adımladım caddeyi. Yalnızlığın ve özgürlüğün tadını çıkarmak niyetindeyim. Bir ufak rakı, buz,çerez.. Poşetin içinde döndüm eve… Bomboş evde kendi ayak seslerimden başka hiçbir hayat emaresi yok. Ne bilgisayarı ne radyoyu açtım. Sessizliğin o derin boşluğuna bırakıverdim kendimi. Hatıraların sıcak yorgunluğuna… Bir yudum rakı bile içemeden öylece uyuya kalmışım.

    Değişime ne kadar direnirsen diren uyumak zorunda kalıyorsun. Damarlarımda muhacir kanının inatlığı olsa bile. Değişimin bir diğer adını da modernleşme koymuşlar ki hiç kıpırdama şansın yok. Abbas mecburen yolcu.

    Hayatımda Karşıyaka’ya, ya kobak suyu doldurmaya ya da panayırda gezmeğe geçmişim. Bir yaz tatiline geldiğimde gördüm buranın imara açıldığını, tek tük evlerin, toplu konutların yükselliğini… Sonra aldı başını gitti burası, şehrin en büyük mahallesi oldu. Olsun hiçbir itirazım yokta beni neden bulaştırıyorsunuz kardeşim?

    Ertesi günü çiftlikte geçirdim. Akşama doğru bir telefon, hanım kalan ufak tefek eşyaları taşıma bahanesi ile beni çağırıyor. El mahkûm, gittim. Arabanın bagajına doldurduk takıl tukulu.

    Böylece bende geçmiş oldum Karşıyaka’ya ama bizim ev Karşıyaka’nın da karşı yakasında. Toz toprak demeden girdik bizim apartmanın dairesine. Çocuklar eşyaları taşırken hanım da evi gezdiriyor bana. Anlatıyor da anlatıyor. Senin çeneni 30 yıl çekmişim, bana ne kardeşim? Tabi kurt kocayınca köpeğin maskarası olur hesabı. Aha yazıyorum bir kenara, bende bu işin acısını vakti gelince misliyle çıkartırım.

    Akşam yemeği balkona hazırlanmış. Allah var sofrada mükemmel manzarada. Çan kanatlarımın altında misali.. Serin bir rüzgâr okşuyor tenimi. Hanımın ve çocukların ağzından bal damlıyor. Hani ben kazım ya haplıyorlar beni, alıştırıncaya kadar.

    Şimdi açıkça söylüyorum. Bedenim bu mahalle mecburi iskana tabi tutulmuş olabilir ama benim ruhum Çanakkale caddesinde, esenlik sokakta, Çayırlar da, Taşlıtarlada kardeşim… İlanen duyurulur.

    İsteyen Karşıyaka’ya geçsin, atlarına yonca da biçsin, evini de seçsin beni alakadar etmiyor. Bir kere ruhu yok kardeşim bu mahallenin.  Geçmişi yok, hatıraları yok, kökleri yok… Geçmişi ile barışamayanların gelecek yaratma çabasının betonlaşmış modern vizyonu burası… Kahveleri var müşterisi yok, esnafı yok, sokağını benimseyen insanı yok. Pazarı var; satıcısı ve müşterisi yok. Yahu sözüne itibar edeceğin ihtiyarı, arkası kollayacak delikanlısı yok.

    Aç kurtlar gibi bütün inşaat şirketleri, müteahhitler rant peşinde koşanlar hala daha geçmeye devam ediyorlar Karşıyaka’ya… Atlara değil kendilerine yonca biçmeye. Bizlere de yoncanın ucunu gösterip ‘modern yaşam’ masalı ile yalnızlığa davetiyeyi en yüksek fiyata satmaya.

    Neyse, hasreti yüreğime vurması kabul edin bu satırları. Zaten taşınmamın ardından bu kalp bile dayanamadı bu eziyete.. Önce kriz, sonra bay-pass.. Kaldım Karşıyaka’da bir çare… Yapayalnız…

    Ulan imdat! Yaz ahretlikleri! Beni kışa mı emanet ettiniz hayırsızlar? Yoksa sizde mi Karşıyaka’ya geçip atlara yonca biçmeye niyetlendiniz?


YORUMLAR

  • 0 Yorum