Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Sünneti Yeniden Düşünmek

03 Nisan 2018 - 13:38

Bu hadise göre evrensel İslam dinin iki önemli ana kaynağı vardır:

1-Kur’an-ı Kerim

2- Sünnet

Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim Allah tarafından Cebrail aracılığı ile yavaş yavaş Hz. Peygamber’e gönderilmiş ve 23 yılda tamamlanmıştır. Hz. Ebu Bekir döneminde toplanarak  kitap haline getirilen Kur’an , Hz.Osman  devrinde çoğaltılarak önemli şehir merkezlerine gönderilmiştir. Böylece İslam’ın

Bu ölmez kitabı nesilden nesile intikal ederek bugüne kadar gelmiştir. Bugünde bütün canlılığıyla dimdik ayakta duruyor evlerimizi, mabetlerimizi ve hayatımızı aydınlatmaya devam ediyor.

Sünnete gelince:

Hz.Peygamber’in sözleri, uygulamaları ve onayı şeklinde tanımlanabilecek olan sünnet, birinci ve asıl kaynak olan Kur’an-ı Kerim’in açıklamasıdır.(2)

“Müslümanların, İslam’ı doğru anlamalarında ve uygulamalarında peygamberin yeri şüphesiz ki çok önemlidir. Ne var ki Hz.Peygamber’in yaşam biçimiyle ilgili sağlıksız bazı bilgilerin, onun coğrafi   toplumsal şartlar gereği söylediği bazı sözlerin ve yaptığı bazı uygulamaların, o günkü şartlar göz ardı edilerek, zaman mekan üstü dini bir sünnet kabul edilmesi ve bunda ısrar edilmesi, günümüz insanının kolayca kabul edemeyeceği bir peygamber portresi ve imajı ortaya koymaktadır.  Bu durum Hz.Peygamber adına, dolayısıyla onun insanlığa sunduğu mesaj adına bir takım sorunlara ve sıkıntılara sebep olmaktadır.” (3)

“Şu bir gerçektir ki, bir peygamber iki şekilde yaşar: Birincisi fiziki varlığıyla, ikincisi misyonuyla. Bir peygamber iki kez öldürülebilir: Birincisi fiziki varlığını ortadan kaldırarak, ikincisi misyonunu ortadan kaldırarak.

Eğer peygamber’in fiziki varlığı ortadan kaldırılmış fakat misyonu yaşıyorsa, o gerçekte yaşıyor demektir. Çünkü peygamberi peygamber yapan bedeni değil mesajıdır. Fakat eğer ortadan kaldırılan misyonu ise, işte peygamber asıl o zaman ölmüş ve öldürülmüş demektir. “(4)

Şu halde Hz.Peygamber’i bugün fiziki varlığıyla, şekliyle, sarığıyla, kıyafetiyle, yaşatmak önemli değildir. Önemli olan onu misyonu, ilkeleri ve sünnetiyle yaşatmaktır. İşte bu yönüyle yüce peygamberi çağa taşıyamadık ve insanlığa sunamadık.

Öyleyse bugün rahmet peygamberi Hz.Muahmmed(s.a)’i nasıl anlayacağız ve onun mesajını asırlarla nasıl buluşturacağız?

Bu soruya Kur’an’a giderek cevap ararsak, Kur’an bize şanlı Nebi’yi şöyle tanıtıyor:

“Yemin olsun ki, Elçi sizin için güzel bir örnektir.”(5)

Kutlu Elçi’nin örnekliğini bugün nasıl anlamalıyız?

“Sanırız kimse Resulü örnek almayı deveye binmek, cellabiye giymek, nalin kullanmak, tirit yemek, oyma taştan yapılmış kaplarda çiğ süt içmek, mutfak literatüründe sulu yemeklerin hemen hiç olmadığı bir ortamda taneli şeyleri elle yemek olarak adlandırmayacaktır. Bunlar sünnet değil olsa olsa o dönemin Arap kültürüdür ve kimse Arap kültürünü sünnet adı altında evrensel bir din olan İslam’ın vazgeçilmez bir unsuru olarak tüm insanlığa dayatamaz .”(6)

Böyle bir peygamber tasavvuru ‘alemlere rahmet olarak’ gönderilen insanlık peygamberini ve misyonunu, ilkelerini, sünnetini yok etmek demektir.

“Hz.Peygamber ‘i iyi tanıyanlar onun büyüklüğünü, sineğin kanadında tespit ettiği antimikropta değil, kızgın çölün bereketsiz toprağında meydana getirdiği toplumun dinamiklerinde ve o toplumu her türlü mikroptan nasıl arındırdığında ararlar. Onu bilenler, acve hurmasının hangi hastalıklara şifa olduğunu tespit edişinde değil, hastalıklı kalpleri nasıl tedavi ettiğinde görecek, onun bedenleri tedavi eden biri olmayıp kalpleri tedavi eden bir doktor olduğunu anlayacaktır. Hatta onun büyüklüğünü, sadece Burak ile semaya nasıl yükselip, yedi kat gökte nasıl dolaştığında değil, aşağıların aşağısına yuvarlanmış insanlığı yüksek değerlere nasıl kavuşturduğunda veya getirdiği değerlerin, insanlığı süfli bir hayattan ulvi bir hayata yükseltişi için, nasıl mirac vazifesi gördüğünde arayacaktır”(7).

Bunlar o yüce Resul’ u doğru anlamanın bugünkü görüntüleridir.

Elbette Hz.Peygamber ;

“Bir Arabistanlı olarak iklimden dolayı hiç çorap giymemiş, bir baba olarak çocuğunun ölümüne ağlamış, bir eş olarak eşinin kimi tavırlarına gücenmiştir. Biri çıkıp da çorap giymemeyi , çocuğunun ölümüne ağlamayı , eşlerine gücenmeyi ‘sünnet’  olarak nitelerse , elbette burada bir anlama problemi olduğu söylenebilir..”(8)

Bunlar her devirde uygulanması gereken evrensel sünnet ilkeleri olarak asla değer bulamazlar.

Halbuki;

“Hz. Peygamberi’in örnekliğinin, onu taklid etmekten, hatta ona benzemekten daha öte bir şey olduğu Gazzali tarafından şöyle dile getirilir : ‘ Biz ona benzemekle değil, onu örnek edinmekle emrolunduk’.Aynı isim Hz.Peygamber’e benzemenin ona saygı göstermekle bir alakası olmadığını ifade etmiş, bir hükümdara saygı göstermenin onun oturup kalktığı gibi oturup kalkmak değil, onun buyruk ve ilkelerine uymak olduğunu söylemiştir.

Gazzali’nin bu yerinde tespitlerine  göre Hz.Peygamber’in yediğini yemek , giydiğini giymek , içtiğini içmek onu ‘örnek almak’ değil olsa olsa ‘ taklit etmek’ tir. Hz.Peygamber de, her insan gibi coğrafya iklim ve ortama uymuş, yediklerini, içtiklerini, giydiklerini, kullandığı eşyaları bütün bu çevresel şartlar belirlemiştir. Onun beşeri faaliyetlerini ‘örneklik misyonuna’ dahil etmek bir eskimodan onun gibi giyinmesini istemekle eşdeğerdir.”(9)

Yeniden düşünmek zorundayız. Hz.Ebu Bekir (r.)’in sakalı ile Ebu Cehil’in sakalı, Hz.Ömer’in sarığı ile Ebu Lehep’in sarığı, Hz.Ali’nin cübbesi ile Übey b. Halefi’in cübbesi arasında o gün bir fark var mıydı? Hayır, yoktu... Ama bir şey de fark vardı. Niyetler farklıydı, düşünceler farklıydı, eylemler farklıydı… Kalpler ve dimalar farklıydı… İmanlar, inançlar ve ibadetler farklıydı.

Hz.Peygamber arabın şeklini, sarığını, entarisini değiştirerek işe başlamadı. O kafaları ve gönülleri değiştirerek işe başladı. Aynı zamanda bu Kur’an ‘ın ölümsüz mesajıydı. Bu konumda ilahi vahiy:

“Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez”.(10) diyordu.

Bütün bunlara rağmen İslam toplumu olarak bugün çok enteresan bir tavır sergiliyoruz….

Tarihteki en önemli isimler yaptıklarıyla, buluşlarıyla, yenilikleriyle gündeme gelirken dünyanın en büyük inkılâbını gerçekleştiren ve ; “ Allah sizin şekillerinize ve görünüşlerinize bakmaz niyetlerinize ve eylemlerinize bakar “(11) diyen bir peygamber şekliyle dış görünüşüyle, sarığıyla, sakalıyla gündeme getirilerek hayatın dışına çekilmeye çalışılmaktadır.(12)

Bu anlayış peygamberi ve sünneti üretmek, yaşatmak değil hovardaca onu ve sünnetini harcamaktır. Onu bir kabile, bir site peygamberi yapmaktır.

O büyük peygamberin evrensel sünnetinden birkaç örnek vermek istiyorum:

“1- Kim ilim yolunu tutarsa Allah o kimse için cennete giden yolu kolaylaştırır.’

2-‘ Kim Allah’ın kullarına yardıma koşarsa Allah’ da o kulun yardımına koşar.’

3-‘Yaptığı işi kötü veya yetersiz olan kimseyi soylu oluşu ileri götürmez’.”(13)

Özetlemek istiyorum:

Sünnet, temizliktir, nezakettir, zerafettir.

Sünnet, çalışmaktır, üretmektir.

Sünnet, ilimde ileri olmak, teknolojide gelişmektir.

Sünnet, zenginliktir, varlıklı olmaktır. İmkânları insanlarla paylaşmaktadır.

Sünnet, insanların haklarına, hukukuna saygılı olmaktır.

Sünnet, din ve dünya dengesi kurmaktır : “ Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmaktır.”(14)

Sünnet, güzel ahlaktır, iyilikte yarışmaktır.

Sünnet, doğruluktur, güvenilir olmaktır.

Sünnet,  sıcak bir aile kurmak, eş ve çocukları sevmektir.

Sünnet, çevreyi sevmek, tabiatı korumaktır. Yaşadığı yeri çiçeklerle ağaçlarla süsleyerek cennete çevirmektir.

Sünnet, kaliteli ve sağlam iş yapmaktır.

Sünnet, sevgi ve merhamettir.

Sünnet, temiz toplumu oluşturmak, yolsuzlukları önlemektir.

“Konuyu Hz. Peygamber’in şu duasıyla bitirelim:

Allah’ım! Fakirlikten, zelil ve hakir olmaktan, zulüm yapmaktan ve zulme uğramaktan sana sığınırım. Dünyam ve ahiretim için senden yardım isterim. Bana dünyada da ahirette de iyilikler ver. Gelecek için gam çekmekten, geçmişe üzülmekten, tembellikten, pintilikten, korkaklıktan, borç altında kalmaktan, azdıran zenginlikten, yerdiren fakirlikten sana sığınırım ‘.

İşte Hz. Peygamber’in sünnetleri !”(15)

YORUMLAR

  • 0 Yorum