Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


SAVAŞIN YENİLDİĞİ ZAFER/ ÇANAKKALE DESTANI

03 Nisan 2018 - 13:38

OSMANLI´NIN SON ŞAHLANIŞI

“Rus Çarı Nikola ile İngiltere´nin Petersburg elçisi Sir Hamilton Seymur arasında geçen konuşma, yıl 1853:

Rus Çarı: ´Bakınız, kucağımızda hasta, pek ağır hasta bir adam var, biz hazırlıklı bulunmadan O´nu elimizden kaçırırsak büyük bir musibet olur.´

Elçi: -´Zatı Haşmetpenahileri o adamın hasta olduğunu söylüyorlar. Âlicenap ve kavi olan adama düşen, hasta ve zayıf adama iyi bakmak olduğunu arz edersem beni mazur görmek lütfunda bulunurlar mı?´

Rus Çarı: Bakınız, bir hastanın hayatının devamını arzu ediyoruz, fakat hasta ansızın ölebilir, biz öleni diriltmeye kadir değiliz. Bundan tevellüt edecek karışıklığa maruz kalmaktan ise ihtimale karşı hazır bulunmak daha iyi olmaz mı?"´(1)

Bu konuşmanın üzerinden tam 55 yıl geçmiş ancak Rusya ve İngiltere´nin Osmanlı Devleti hakkındaki kanaatleri değişmemişti. Bu defa:
”1908 yılının Haziran ayı başlarındayız. Rus Çarı II. Nikolay ile İngiliz Kralı VIl. Edward Reval´de bir araya geliyorlar. Dünyada müthiş bir etki yaratıyor bu haber. Demek ki Ruslar ve İngilizler anlaşıyorlar.

Neye karşı? Almanya´ya karşı ve aynı zamanda Osmanlı Devleti´ni paylaşmak amacıyla... Rus Çarı zaten Osmanlı Devleti için ´hasta adam´ deyimini kullanıyor. Bir an önce ölüp mirasını paylaşmaktan bahsediyor..." (2)

Rus Çarı ile İngiliz Elçi´sinin konuşmasının üzerinden 61 yıl, Rus Çarı ile İngiliz Kralı´nın buluşmasının üzerinden 4 yıl geçtikten sonra Birinci Cihan Harbi çıkacak ve hasta adam Osmanlı Devleti´nin paylaşılması için düğmeye basılacaktır.

Balkanlarda bizim beş yüz yıllık bir tarihimiz vardı. 1912 Balkan Savaşları´nda, Doğu ve Batı dünyası, bizi o beş yüz yıllık balkan topraklarından beş ay içerisinde Anadolu coğrafyasına sürdüler.

Birinci Cihan Savaşı´nda, bizi bugünkü yurdumuzda da yaşatmak istemediler... (3)

´Hasta Adam´ın hastalığı daha da ağırlaşmıştı!
”Birinci Dünya Savaşı´nın sebebi petroldür. Osmanlının Avrupa´ya üstünlüğü kaptırmasının en önemli sebeplerinden birisi demir ve kömürün topraklarında yeterince çıkmaması idi. 1860´dan itibaren de petrol ekonominin itici gücü olmuş, o zaman bilinen rezervlerin de en çoğu Osmanlıdaydı.

İşte 1860 tarihinden 1914´e kadar Avrupalılarla aramızda yarış başladı. Biz topraklarımızda bulunan petrolü hayatımıza katıp, ayağa kalkmak istiyorduk. Avrupalılar ise petrolümüzü bölüşmenin peşindeydiler. Sultan II. Abdülhamid´in en büyük endişesi, o dönemde dört büyük devlet olan Rusya´nın, Almanya´nın, Fransa´nın, İngiltere´nin bir araya gelerek bizi bölmeleriydi...”(4)

Sadece petrol, demir, kömür mü?

Birinci Dünya Savaşı´nın sonları. Cemal Paşa Ordu Komutanı değildir artık ve Bahriye çatanası içinde İstanbul´dan Büyük Ada´ya gitmektedir. Teknede ünlü yazar Yakup Kadri de vardır. Yakup Kadri sorar:

"Paşam, söyler misiniz, bu harbe niçin girdik?

İşte cevap:

"Aylık vermek için.”

Ve ilave etti:

"Hazine tamtakırdı. Para bulabilmek için ya bir tarafa boyun eğmeli, ya öbür tarafla birleşmeliydik." (5)

Ne yapılmalıydı?

Avrupa´da savaş başlayınca, Almanya ve Avusturya´ya karşı İngiliz ve Fransızların safında savaşa girmek amacıyla Osmanlı hükümeti Cemal Paşa´yı Fransa ve İngiltere´ye gönderdi. Cemal Paşa´yı kabul edip görüşmediler bile. Cemal Paşa eli boş döndü.

3 Mart 1915´de Rus Çarı Il. Nikola: ”İstanbul şehri ile Güney Trakya, İmparatorluğuma ilhak edilmelidir" diyordu. (6) Hatta Mart 1915´de yapılan Rusya, İngiltere, Fransa arasındaki görüşmede Rusya´nın talebi şöyleydi: "İstanbul şehrinin, Boğazı´nın batı yakasının, Marmara Denizi´nin ve Çanakkale Boğazı´nın ve Güney Trakya´nın Rus İmparatorluğu´na bırakılması gerekmektedir." (7)

Zaten daha Kasım 1914´de İngiliz Kralı V. George Rus Büyükelçisi´ne İstanbul´u teklif etmiş ve "İstanbul´a gelince bu şehir sizin olmalıdır" demişti. (8)

Sadece bu kadar mı?

Yunan Devlet Adamı Venizelos, İngilizlere Çanakkale´ye saldırma öğüdü veriyor, hatta yardım vaadinde bulunuyordu. Bu yardıma mukabil İngilizlerden mütevazı(l) bir isteği vardı:

"İstanbul´un Yunanistan´a verilmesi."(9)

Bu savaşta Almanya bizim müttefikimizdir ama şu ihanete bakar mısınız?

"Çanakkale´nin en kanlı savaşlarının isabet ettiği 11 Ağustos ve onu takip eden günlerde çok ibret verici bir olay cereyan etti. Almanlar, boyuna Rusları müttefiklerden ayırıp kendileriyle tek başlarına barış yapmaya ikna etmeye uğraşıyorlardı... Ruslara vaat ettikleri ödül ise çok şık´tı: Evet ´İngilizler size İstanbul´u vermeyecek, bizimle anlaşırsanız alabilirsiniz´ diyorlardı...

Rus hükümeti tek başına bir barışı asla yapmayacağını açıklayıp bu gibi teklifleri geri çevirdi."(10)

Daha ne oyunlar gördük, daha ne ihanetler yaşadık.

İngiltere- Fransa- Rusya üçlüsüne karşılık Almanya- Avusturya- Bulgaristan bloğuyla Birinci Cihan Harbi başladı. Almanların kuyruğunda koca Osmanlı Devleti de savaşa girmiş oldu Kafkas cephesinde Ruslara, Irak cephesinde İngilizlere, Çanakkale cephesinde İngiliz Fransızlara, Filistin-Suriye cephesinde İngilizlere karşı savaş başladı. Osmanlı Devleti dört ayrı cephede birden savaşıyordu.(11)

Sarıkamış Faciası:

Kafkas cephesinde savaş, 1 Kasım 1914´de Rusların saldırısı ile başladı. Ruslar, Pasinler ve Eleşkirt´e doğru ilerlemeye başladılar. Ancak Rus ordusu püskürtüldü. Enver Paşa,

Kafkaslardan yapılacak bir taarruzun ayaklanacak Müslümanların yardımı ile başarılı olacağını ve böylece Rus cephesinin çökertileceğine inanıyordu. Ama dondurucu soğuğu hesaba katmıyordu.

´Sarıkamış Harekâtı´ diye bilinen taarruz 21 Aralık 1914´de başladı ve 25 gün sürdü.

Özellikle soğuktan Osmanlı ordusu büyük zarar gördü. On binlerce Mehmetçik tek kurşun atmadan dondurucu soğuğa teslim oldular ve donarak şehit düştüler. Bu hesapsız taarruz Kafkas cephesinin gücünü çok sarstı. (12)

´Hasta Adam´ birde üşütmüş âdeta zatürre olmuştu. Bu durum İngilizleri ümitlendirdi ve Çanakkale´ye saldırma kararını uygulamaya başladılar.

Çok önemli bir coğrafyada yaşıyoruz. Anadolu´yu vatan edindiğimiz günden beri bu topraklarda dertsiz ve sıkıntısız bir gün göremedik. Çünkü bu topraklar jeopolitik yönü çok yüksek, kendine özgü tarihi ve kültürü olan, insan yapısı farklı, inanç dokusu ayrı yerlerdir. Bu coğrafyanın bedelini ödeyemeyenler bu bölgede yaşayamazlar. O nedenle ülkemizin kıymetini iyi bilmeliyiz.

Basiretsiz yöneticiler yüzünden bu topraklar, bu vatan acaba bizden koparılacak mıydı?

"Üç tuğlu vezir olurdu evvel,

Üç tüylüsü peyda oldu şimdi.

Üç tuğ ile üç tüyü kıyas et,

Devlet ne idi ne oldu şimdi.”

Üç kıtada hüküm süren muhteşem bir devlet ne hale gelmişti? Üç tuğlu vezirler gitmiş yerini üç tüylü basiretsiz, beceriksiz yöneticiler almıştı. Basiretsiz yöneticiler sayesinde beş yüzyıl hüküm sürdüğümüz Balkanlar elimizden çıkmış, Birinci Cihan Harbi´nde düşman Gelibolu yarımadasına dayanmıştı.

"Çanakkale içinde vurdular beni,

Ölmeden mezara koydular beni,

Of! Gençliğim eyvah.” 

Savunma savaşı:

Dünya harp tarihinde genel olarak iki şekilde savaş yapılmıştır. Biri saldırı savaşı diğeri savunma savaşı. Saldırı savaşı son derece vahşi, zalimce olduğu halde; savunma savaşı da 0 kadar onurlu ve insani bir savaştır. Tarih şahittir ki Müslüman Türk Milleti sadece savunma savaşı yapmış, canını, malını, namusunu, inancını ve vatanını korumuştur.

Çanakkale Savaşı, dünyanın en acımasız istilacılarına karşı verilmiş bir var olma, bir savunma savaşıdır. İngiltere´den, Fransa´dan, Avustralya´dan ve Yeni Zelanda´dan, savaş gemileriyle, toplarıyla, tüfekleriyle Gelibolu´ya saldıranların bu ülke de ne işleri vardı, turistik seyahat yapmaya mı gelmişlerdi?

3 Kasım 1914´de başlayan ve yarımadadan son İngiliz askerinin ayrıldığı tarih olan 9 Ocak 1916 tarihinde resmen biten Gelibolu harekâtının bütününün değerlendirilmesinde, 18 Mart sadece bir gün süren ve müttefik filosunun ağır yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşını ifade eder.

Çanakkale Boğazı´nın mavi sularına gömülen İngiliz ve Fransızların meşhur Armadası, boğazı geçemeyeceğini anlayınca bu sefer dominyon askerleri takviyesiyle Gelibolu sırtlarını karadan zorlamaya başladı. Zorladı ama bu sefer de Mehmetçiklerin göğsüne çarparak geldikleri gibi geri döndüler. Hem de arkalarına baka baka!..

Bir fikir vermek bakımından bu muhteşem savunmanın birkaç tablosunu aktarmak istiyorum:

"Çanakkale Savaşı, metrekareye yaklaşık sekiz bin kurşunun düştüğü, dünyanın en dar alanda yapılmış en kanlı savaşıdır...” (Bk. Yeni Şafak, 18 Mart 2004).

Burası Çanakkale:

”Zira bu yer, en fedakâr bir milletin kahramanlık, şeref, namus kalesidir;

Burada her ses, o ilahi hürriyetin asırlara bizi söyler gür nağmesidir.”

Burası Gelibolu, savaşın yenildiği yerdir.

Burası Çanakkale, insanlığın savaşı yendiği yerdir.

Burası Anadolu, Türk Milleti´nin yeri yurdudur.

Çanakkale Savaşları´nı Mehmet Akif şöyle tasvir ediyor:

”Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara´ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

……………………………………………………………………

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:

Sade bir hakikat var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...

Hani, tâuna da züldür bu rezil istila!

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtmede yer;

0 ne müthiş tipidir: Savrulur enkazı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara vadilere sağnak sağnak…” (13)

Sadece bu kadar mı?

“Seddülbahir Ertuğrul Koyu´nda 25 Nisan 1915 sabahı çıkarma yapan iki bin kişilik düşman askerine 63 kişilik kahraman takımı ile karşı koyan Yahya Çavuş´u ve Takımı´nı Vali Namık Memik Bey şu dörtlükle ölümsüzleştiriyordu:

”Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş´tular,

Üç alayla burada gönülden vuruştular.

Düşman tümen sanırdı! Bu şaheser erleri,

Allah´ı arzu ettiler, akşama kavuştular." (14)

Çanakkale Mahşeri kitabının yazarı da şöyle belirtiyor:

"Erinden subayına kadar herkes Allah yolunda savaştıklarının şuurundaydı. Bilenler devamlı ´Selaten tüncina´yı okuyorlar, bilmeyenler Tekbir getiriyorlardı. Savaş pek çok kere kıl payı kurtarıldı. Bir Alman subayının hatıralarında rastlamıştım: ´Sınır Dere Muharebelerinde, cephe savaşı yapılıyordu; Binbaşı Lütfi Bey´in ´Yetiş ya Muhammed kitabın gidiyor´ feryadı hala kulaklarımda, yalın kılıç dövüşmesi hala gözlerimin önündedir.´"(15)

Tuğgeneral Fazıl Bayraktar Kastamonulu Çanakkale Gazisi Pehlivan Mehmet´ten şunları naklediyor: 

"Çanakkale´de bir 57´nci Alay vardı. Öyle bir Alay yedi düvelde yoktu. Bizim mangaya Yedi Mehmetler Mangası´ derlerdi. Manga kumandanımız Balıkesirli Mehmet Çavuş, neferler

Maraşlı Uzun Mehmet, Tokatlı Kara Mehmet, Karamanlı Deli Mehmet, Bergamalı Efe Mehmet, Vakfıkebirli Taka Mehmet, Yozgatlı Pala Mehmet ve ben Kastamonulu Pelvan Mehmet...

Hey gidi hey!.. Ne manga idi o manga. Süngüye kalktı mı, dağ yürüyor sanırdı İngiliz gavuru. Conkbayırının dili olsa da söylese...”(16)

Bu kahraman manganın çoğunluğu bu savaşta şehit düşmüştür.

Çanakkale Destanı´nı yazan o asil Mehmetçiklerin nasıl kahramanlaştıklarını da Mustafa

Kemal Paşa şöyle anlatır:

”Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerini alıyor.

Fakat ne kadar imrenilecek bir tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler Kur´an okuyor ve cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise Kelime-i Şehadet getirerek yürüyor... Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebeleri´ni kazandıran bu yüksek ruhtur.” (17)

"Mustafa Kemal´in ´Herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı´ sözleri ile ifade ettiği 57´nci Alay taarruzunun, ´Size ben taarruzu emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir...´ şeklindeki şifai emri, Türk komutanların cesaretinin nişanesi olarak tarihimizin altın sayfaları arasında yerini almıştır." (18)

Çanakkale´yi destanlaştıran işte bu asil ruh ve bu yüce anlayıştır.

Bu yüksek ruhu şehitlerden, gazilerden, o yiğit kumandanlardan alıp görünmeyen güçlere, yeşil cübbelilere, ermişlere peşkeş çekerseniz şehitlerin asil kanı işte o zaman sizden Allah huzurunda davacı olur. Bu tür destanları yanlış inançlarla gölgelemeyelim.

´Hasta Adam´ âdeta iyileşmiş ve ayağa kalkmış direniyordu. Kanı pahasına, canı pahasına direniyordu. Geri çekilmiyor, teslim olmuyor, ölümüne son yurdu Anadolu´yu savunuyordu. Ve bir destan yazıyordu. Bu destan tarihin en büyük destanıydı.

Çanakkale Destanı.

Çanakkale Geçilemezdi ve Geçilemedi.

Çanakkale Destanı savaşın yenildiği yerdi artık.

Ve Çanakkale Destanı Osmanlı´nın son şahlanışıydı artık.

Çanakkale Savaşlarının sonuçları:

Çanakkale Zaferinin sonuçlarını kısaca şöyle değerlendirebiliriz:

“Çarpışmaların yükünü Fransızlar, Senegallilere; İngilizler ise, kendi çıkarları uğruna aldattıkları Dominyon askerlerine ve Hintlilere yüklemişlerdir.”(19) Mehmetçiğin karşısına bunlarla çıkmışlardır.

Mesela 24 Nisan 2005´de Çanakkale´ye gelen Yeni Zelanda Başbakanı Bayan Helen Clark; "Bu savaş bizi, kölelikten özgürlüğe götüren basamak olmuştur" diyerek itiraf da bulunur.(,20)

Çanakkale Zaferi´nin, 23 Temmuz 1711´deki Prut zaferinden bu tarafa (yaklaşık 204 yıldır) kazandığımız iIk askeri zafer olduğu belirtilmektedir.

İngiliz Ordu Kumandanı Orgeneral Hamilton: "Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacakları barutu bile kalmamıştı..." diyordu. (21)

Savaş sonrasında Churcill, mağlubiyetinin hesabını verirken, öfkeli mahkeme heyetinin suçlayıcı sorularına şöyle cevap veriyordu: "Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale´de Türklerle

değil, Tanrı ile harp ettik!.. Tabi ki yenildik..." (22)

Yine Churcill´in karanlık limana 26 adet mayın döşeyen Nusret Mayın Gemisi´nin Kaptanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı için yıllar sonra şöyle dediği bildiriliyor: ´Tophaneli Hakkı´nın yaptığını dört yüz yıldan beri hiç kimse yapmamıştır. Beni 25 yıl politikanın dışına fırlattı.

Savaşı iki buçuk yıl uzattı; bu zaman zarfında sekiz buçuk milyon Avrupalı öldü. Biz Çanakkale´yi geçemedik; Rusya komünist oldu... Biz Çanakkale´yi geçemeyince yenilmezliğimizden şüphe başladı, Hindistan´ı ve diğer İslam ülkelerini elimizde tutma şansını kaybettik...” (23)

Çanakkale Destanı, dünyanın en acımasız istilacılarına karşı verilmiş bir savunma savaşıdır. Çanakkale Destanı´nı yazan kadro İstiklal harbini de kazanan kadrodur. Çanakkale Zaferi İstiklal harbine giden yolu açmıştır. Çanakkale Destanı olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulamazdı. Çanakkale Destanı Osmanlı Devleti´nin son İçtimaı, son sözü; İstiklal harbi Türkiye Cumhuriyeti´nin ilk İçtimaı, ilk sözüdür.

İki noktaya daha işaret ederek konuyu toparlıyorum.

Birincisi: Çanakkale Savaşları´nda; şehitlerin ruhları, görünmeyen varlıklar, yeşil cübbeli ermişler gelip düşman askerleriyle savaştılar mı? Bu tür savaşları tabulaştırarak, insan gücünün üstünde bir anlam vermek; öncelikle Mehmetçiklerin kahramanlığını, komutanlarımızın harp yeteneklerini, savaş stratejilerini; gazilerimizin alın terini; şehitlerimizin mübarek kanını hiçe saymaktır. Bu tür hurafelere inanmak şehitlerin, gazilerin emeklerini görünmez güçlere peşkeş çekmek değil midir? Bu güçler varsa eğer, Balkan savaşlarında, Sarıkamış faciasında, Yemen hezimetlerinde neden gelmediler? Bu güçler gelip savaştılarsa neden yüz binlerce Müslüman askeri şehit verdik? Bu yanlışlıkları yapmayalım artık!

İkincisi: Çanakkale Destanı ve İstiklal Harbi birbirinin alternatifi değil, birbirini tamamlayan zaferlerdir. Zaman zaman Çanakkale zaferi ile İstiklal harbini, Şehitler Abidesi ile Anıtkabir´i, karşı karşıya getirmek isteyen gafiller çıkabiliyor. Bu anlayışı seslendirenler ne yaptıklarının farkındalar mı acaba?

Bu millet; Çanakkale destanı ile coşan, İstiklal harbiyle kendini bulan, şehitler adına Abide diken, Gazi Mustafa Kemal´i yaşatmak için Anıtkabir inşa eden, tarihine ve geçmişine sahip çıkan büyük bir millettir.

Milli kahramanlarını, tarihini ve değerlerini karşı karşıya getiren bir milletin geleceği olamaz. Tarihi olayları karşı karşıya getirmek yerine onlardan ibret almalıyız.

Çanakkale Destanını bugün yeniden nasıl okumalıyız? Boş nutuklar ve afaki sözlerle mi? Bu topraklar şehitlerin kanıyla bereketlendi, anaların bacıların gözyaşlarıyla sulandı.

Şimdi bizden ter istiyor ter. Şu halde şehitlerin emaneti bu vatanı geliştirmek için çok çalışacağız, üreteceğiz. Ekonomik yönden de başarılı olacağız. Başka yolu yok.

Bu ülkeyi canları karşılığında bizlere emanet eden şehitlerimizi, gazilerimizi, Gazi Mustafa Kemal´i, silah arkadaşlarını, Çanakkale ve 57´nci Alay şehitlerini rahmet ve minnetle anıyorum.

Ruhları şâd olsun.

YORUMLAR

  • 0 Yorum