Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


KOCA ÖLEN KARISINI MEZARA İNDİREMEZ Mİ?

03 Nisan 2018 - 13:38

    Nasrettin Hoca, silah taşımanın yasak olduğu dönemde büyük bir bıçakla zaptiyelerce yakalanır. Saldırması cübbesinin altında, zaptiyeler sorguya başlarlar. Hoca’nın cevabı ilginçtir:
    “Ben bununla kitaplardaki yanlışları kazıyorum” der. Zaptiyeler güler. “ Ama Hoca bu koca saldırma ile mi?”. Hoca “ Vallahi öyle yanlışlar oluyor ki bu bile az geliyor” der.(1)
      Hikayede olsa, Hoca haklı…
      Ne büyük gaflar , ne büyük yanlışlar yapılıyor. Özellikle İslam ve kadın konusunda…
      Devlet eski Bakanı Prof. Dr. Mehmet S. Aydın diyor ki: “İslam’ın yeniden yorumlanmasında bu gün yeterli üretim sağlayamamışız… Hala önemli ölçüde gününü doldurmuş, son kullanım tarihine gelmiş bilgiler var…
      Kadın_erkek ilişkileri hakkında tedavüldeki bilgiler insanları rahatsız ediyor…”(2)
      Keşke sadece rahatsız etseydi… Günü geçmiş bu bilgiler İslam’a ve Müslümanlara büyük zararlar veriyor, imanlı gönülleri yaralıyor.
      Diyanet İşleri eski Bakanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ nun görüşleri de şöyle: “İnsanların, dini konuları korkmadan, tabuları kırarak özgürce düşünebilmesi gerekir…. Hicri 4’üncü ve 5’inci asırda yazılmış kitaplardaki bilgileri günümüze nasıl aktaracağız? Bu konuda sorun var. İslam alimleri _ tabi ki hepsi değil _ başlarını biraz kitaplardan kaldırıp topluma, dünyada ki değişime, toplumun dönüşümüne bakmak zorundalar. Hayat artık o kitaplarda ki değil…”(3)
     Yani toplum değişmiş, zaman değişmiş ama miadını dolduran dini bilgiler hala değişmemiş…
      Ne yapacağız?
Yapılan bu yanlışlıklar karşısında susacak mıyız? Bu haksızlık sayılmaz mı?
      Hz. Peygamber’in ifadesiyle: “ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan…”(4) değil mi?
      “Maalesef fıkıh kitaplarının çoğu, Kur’an’ın ruhundan uzak hükümlerle doludur. Bunlar Allah’ın buyruğu değil, sonraki çağlarda yetişen din adamlarının, zamanlarının etkileri altında kıyaslara dayanarak koydukları hükümlerdir. Bunların çoğu, ilmin gerçeklerine, günümüzün şartlarına aykırıdır ve insana bıkkınlık veren ayrıntılarla doludur. Dinin özü bu ayrıntılar değil, esaslardır. Bundan dolayı dini, son çağların hükümlerini taşıyan fıkıh kitaplarından değil, doğrudan doğruya Kur’an’dan öğrenmek gerekir…”(5)
     Bundan dolayı Milli Şair Mehmet Akif’de:
     “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
       Asr’ın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı ”(6) diyor
       İslam’ı asr’ın idrakine söyletme zamanı gelmiş geçiyor ve biz hala modası geçmiş bilgilerle oyalanıyoruz…
      En azından ayıptır, günahtır bu yahu!..
      Yazar Taha Akyol’un  şu sosyolojik tespitlerine katılmamak mümkün mü?
      “İlmihal kitaplarında ciddi sorunlar var ; ‘delil’ diye eski zamanlara ait fetvaların nakledilmesi, ya taassuba veya tebki  olarak din karşıtlığına, netice olarak gerilimlere sebep oluyor.”(7)
       Şu halde ilmihal kitapları yeniden gözden geçirilmelidir.
      “Müslüman kendi kültürünü incelemez, Gazali’ nin dediği gibi şüphelenerek tenkide tabi tutmazsa bunu elbette Dr. Dozy gibi mutaassıp (Müsteşrikler) yapacaklardır. Bu konuda kendini sorumlu tutmayan Müslümanın da bu tenkitlerinden rahatsız olmaya hakkı olmasa gerekir.”(8)
      Hemen sunu da arz etmeliyim ki, bizim tercihlerimizin doğru olma ihtimali ne ise, bilimsel usule uygun olarak ortaya konmuş diğer görüşlerinde en az o kadar doğru ihtimalleri bulunmaktadır. Yani, hiçbir tartışmada yegane doğrunun bizim görüşümüz olduğu şeklinde bir iddiamız yoktur. Zaten böyle bir iddia, kimden gelirse gelsin, bilimsel olarak yanlıştır…”(9)
     
      Evet, her konuda farklı görüşlerin olabileceği de unutulmamalıdır. Biz özellikle bunu vurgulamak istiyoruz…
      Burada kısaca şu hususa da temas edelim:
      “ İmam Şafaii demiş ki: “Allah, kendi kitabı dışında hiçbir kitabın sahih olmasına meydan vermedi.”İbn Teymiyye de: “Kur’an dan başka hiçbir kitap yanlışsız değildir.” diyor(10)
       Kur’an’dan başka sahih bir kitap yoksa, alimlerin yazdığı kitapların ve yaptığı yorumların tamamının doğru olduğu nasıl iddia edilir?
      İmam Malik de demiştir ki: “ Herhangi bir kimsenin söylediği söz bazen alınır bazen de terk edilir ; ancak(Ravza_i Mutahhara’ya işaret ederek) şu kabrin sahibi müstesnadır; O’nun sözü daima alınır.”(11) Yine İmam_ı Malik’ten rivayet edilmiştir ki: “ Kişi ne kadar büyük olursa olsun söylediği her söze uyulmaz; çünkü Allah Teala “ Sözü işitip de en güzeline uyanlar… “ buyurmuştur.(12)
     “Şa’rani’nin naklettiğine göre Ebu Hanefi bir fetva verdiği zaman: ‘ Bu, Numan b. Sabit’in kendi görüş ve ictihadıdır; bizim gücümüz dahilinde olanların en güzeli budur; her kim bundan daha iyisini söylerse o doğru olana daha Layıktır.”dedi.”(13)
      Görüyor sunuz değil mi?
      İmam_ı Azam “ Mutlaka benim görüşüm doğru olur”, demiyor. “Kim bundan daha iyisini söylerse o doğrudur” diyor. İslam’ın ruhu  ve İslam’ ın özü budur…
      Bu söylediklerimizi pratik bir örnekle pekiştirmeye çalışalım.
                                                           ***/***
      60 yaşlarında bir kadın vefat ediyor. Kabristanda cenazesi mezara indirilecek. 40 yıldır aynı yastığa baş koymuş kocası eşine son görevini yapmak için mezara inmek istiyor.
      O da ne?
      Her kafandan bir ses!..
      “ Sen inemezsin! Çünkü nikahın düşmüştür!”
       Adamcağız boynu bükük kaderine razı oluyor ve eşine son görevini yapamıyor… Yapamıyor, çünkü dinin böyle emrettiği sanılıyor…
       Peki!.. İslam böyle emreder mi?
       Benim bildiğim İslam emretmez…
     İlmihallar ne diyor?
Gelin önce konuyu, 1940’lı yılların sınırlı dini ortamında yazılmış olan Büyük İslam İlmihali’nden takip edelim:
       “Kadınları kabre koyacak kimselerin kendilerinin rahim cihetinden mahremler olması evladır. Bunlar bulunmazsa yabancılardan salahı hal sahibi olanlar tercih olunur…” (14)
       Buna göre kadın cenazeyi mezarı oğlu, kardeşi, amcası, dayısı gibi bir yakının indirmesi tercih sebebidir(*). Bundan koca karısının cenazesini mezara indiremez anlamı çıkarılmamalıdır. Bu durumu yasaklayan her hangi bir ayet veya hadis yoktur…
       Bu işin daha ötesi de var…
       Büyük İslam İlmihal’inden yine nakledelim:
       “Erkek ölüyü erkek, kadını da kadın yıkar…
        Eğer yıkayıcı yoksa bir kadın vefat eden kocasını yıkayabilir. Çünkü kadın, iddet bekleyecektir. Bu iddet çıkmadıkça zevciyet (kadının eşliği) baki sayılır. Fakat bir erkek ölmüş karısını yıkayamaz. Zira erkeğe iddet gelmez, zevcesi ölünce aralarında ki evlilik bitmiş olur. Şu kadar var ki yıkayacak kadın bulunmazsa kocası teyemmüm ettirir. Bu Hanefilerin görüşüdür.”(15)
        Evet bu, İslam’ın yegane görüşü değil, Hanefilerin görüşüdür.
        Üç mezhebe göre ise (Şafii, Maliki, Hanbeli), koca karısının cenazesini yıkayabilir.(16)
        Şu halde üç mezhebe göre koca karısının cenazesini yıkayabiliyorsa, karısının cenazesini mezara da indirebilir..
        Amacımız ölen karıyı kocaya, ölen kocayı karıya yıkatmak falan değildir. Yanlış anlaşılmasın! Ama koca ölen karısının cenazesini mezara niçin indiremesin? !
         Eğer bu konuda Hanefilerin görüşü doğruysa şu örnekleri nasıl yorumlayacağız…
         1_ “ Resulallah’ a ilk iman eden ve O’nu malı ile destekleyen ve her bakımdan yardımcı olan Hz. Hatice ,   İslam tarihi’nde ‘ Hüzün Yılı’ diye bilinen senede Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talip’ten üç gün sonra 65 yaşında iken vefat etti. Hz. Peygamber onu Mekke’ nin Hacun adındaki mezarlığına götürüp bizzat kendi eliyle defnetti. (17)
       2_Hadisi Hz. Aişe naklediyor:
        “ Peygamber (s.a.v) bir cenazeden veya Baki kabristanından döndü, başımda bir ağrı hissediyordum, ‘ vah başım!’ dedim. “ benimde başım! Aişe”, dedi. Sonra buyururdu ki : “ Ne olur sanki sen benden önce ölsen de kalkıp seni yıkasam, kefenlesem, üzerine namaz kılıp seni gömsem!” (İbn Mace , Cenaiz ,9)’(18)
       Bu hadisten, erkeğin karısını yıkayabileceği hükmü çıkar, buna kıyasen kadında kocasını yıkayabilir.(19) Şu halde erkek karısını yıkayabilirse, cenazesini de mezara indirebilir.
       3_ Diyanet İslam Ansiklopedisinin Fatma maddesinden kısa bir bilgi: ‘ Muhammed el_Bakır’ın belirttiğine göre Peygamberimizin kızı Hz. Fatma’ yı  eşi Hz. Ali yıkadı.(20)
       4_Hz. Ebu Bekir (ra)vefat edeceği zaman ;
       “ Cenazesinin eski elbiseleriyle kefenlenmesini, karısı Esma  bint Umeys tarafından yıkanmasını ve oğlu Abdurrahman’ ın ona yardım etmesini istedi.”(21)
      Şu halde bir erkeğin vefat eden karısının cenazesini mezara indirmesinde hiçbir sakınca yoktur. Bırakalım erkekler ölen karılarına son dini görevlerini yerine getirsinler…
      Nikah düşer mi?
       İbn Abidin, Reddü’l muhtarda şöyle diyor :
     “ Bizim için Hz. Adem döneminden günümüze kadar meşru olmuş, daha sonra ve cennette de devam edecek nikah ile imandan daha sürekli ibadet yoktur.”(22)
      Reddü’l Muhtar Hanefilerin en önemli fıkıh kaynaklarından biridir. Buna göre ölen kadının  nikahı düşmüyor ahirette bile devam ediyor…
     Sonra siz ölen karınız için mezarının başında dua ediyor, onun ruhu için Kur’an okuyor, mevlit okutuyorsunuz. Eğer ölümle nikah düşerse siz yabancı bir kadına bunları nasıl yaparsınız?..
     Yahu kendi kendimize günlünç duruma düşmeyelim!..
      Konuyu ilahi vahyin nurlu ifadeleriyle toparlıyorum:
     “ (O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla beraber girecekler” (Ra’d 13/23)
      (Melekler şöyle derler) “Rabbimiz! Onlarıda, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanlarıda kendilerine vadettiğin Adn cennetlerine koy… “(Mümin 40/8)
      “Siz ve eşleriniz ağırlanmış olarak cennete giriniz!” (Zuhruf  43/70)
       “ O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde sefa sürerler. Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.”(Yasin 36/55_56)
       Bu ayetler, cennet hayatının dünyadaki insani duygular paralelinde kurulacağına ve aile mutluluğunun orada  da süreceğine işaret ediyor.(23)
      Burada soru şu:
      Eğer ölümle dünyada nikah düşmüş ise cennette aile hayatı yaşayacak eşlerin nikahını orada kim kıydı? Yoksa biz cennette nikahsız mı yaşayacağız?..
      Cennete imanla gireceğimize göre İbn Abidin’in dediği gibi ahrette de iman ile nikah devam edecek…
                                                Saygılarımla… Hayırlı Cumalar  


YORUMLAR

  • 0 Yorum