Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


İslam ve Aile

03 Nisan 2018 - 13:38

“Damızlık olarak seçilmiş erkek ve kızların çiftleştirilmeleri sonucunda doğan yaklaşık 11.000 çocuk bu çiftliklerde anne-babasını tanımadan büyümüş, ama sonuçta ortaya çıkan şu olmuştur;‘Çoğu zaman onların yüzleri güzel ve hemen hemen hepsi sarı saçlı, mavi gözlü idi. Fakat insan onlara baktığın da, idi otun ( geri zekalılığın ) özelliği olan boş bakışı hemen fark ederdi. O çocuklar hem ruhen, hem fizik olarak geri kalmıştı.”(1)2.Dünya Savaşın da 50 milyon insan böyle ruhsuz bir nesil olmadan başka nasıl katledilebilir?..“Ciddi bir inceleme ile hemen görürüz ki, tarihin en tanınmış diktatörleri, mutsuz ve uyumsuz ailelerin çocuklarıdır…”(2)  “ Kuran-i Kerim, evlilik akdi için ‘ağır ve mesuliyetli’ bir sözleşme tabirini kullanmıştır.(Nisa 4/21)Evlilik akti, karşılıklı haklar ve vazifeler getiren akittir. Birbirine “evet” diyen eşler, karşılıklı hak, menfaat, ve namusa riayet sözü de vermiş olur.Öncelikle belirtiyim ki eşinden şikayet eden hanımların çoğu yuvasından, kocasından, hayatından, bezmiş.Çünkü kadın eziliyor…”(3)Peygamberimiz (sav):”Kadınların haklarını yerine getirme  hususundan, Allahtan korkunuz! Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız…”buyurmuştur.(3.1)Ne yazık ki bu konuda Allah’tan korkan çok az! “Bir eve  hırsız girmiş. Bunu gören kadın koşarak kocasına sarılmış. Sarılınca adam bağırmış;” Hırsız efendi ne kadar eşya varsa al götür! Hanım bana sarıldı ya gerisi önemli değil.”(4)Aile huzuru, karının kocaya, kocanın karıya sarılması çok önemli…Diyanet İşleri eski Başkanlarından biri bir anısını öyle anlatıyordu :“Hacı Bayram’da Gül baba türbesi var.Orada bir kadın türbenin taşına sarılmış, ağlayıp dua ediyor.Görevli imama dedim ki: “Şu kadına sor bakalım neymiş derdi?” “Kocamla aram iyi değil, Gül baba’nın mezar taşına sarıldım ki aramız düzelsin” demiş.Ben de dedim ki: “Taşa gösterdiği bu ilgiyi kocasına gösterseydi,mezar taşına sarılacağına kocasına sarılsaydı araları düzelirdi.”(5)Bu örnek çok önemli bir tespittir, mutlaka üzerine düşünülmesi gerekir ve önemli bir yaraya neşter vurmaktadır.Kadın olsun, erkek olsun inançlı bir Müslüman’ın evi cennet bahçelerinden biri değilse, o insan her şeyden önce kendini suçlu görmeli ve “Benim yuvam neden böyle?” diye kendi kendini hesaba çekmelidir. Bir sanatçının şöyle çok önemli bir tespiti var, diyor ki:”Her insanın bir alt yapısı olması gerekir; bu alt yapının adı da ailedir.”(6)İnsan hayatının şekillendiği, nesillerin hayata tutunma azminin geliştirildiği, tecrübe ve olgunluğun merkezi olan aile, insan hayatının temel kurumudur. Aile, insan soyunun her yönden yetişip geliştiği,asker ocağı, sağlık ocağı, gibi çok önemli bir ocaktır. Eğer bu ocak kurutulursa ortada ne devlet kalır, ne millet.Anayasa’nın 41. Maddesine göre “Aile Türk toplumunun temelidir ve  eşler arasında eşitliğe dayanır…”Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocukların korunması ile aile planlanmasına ilişkin gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. “İki ayrı insan evlenerek bir aile kuruyor. Bir yuvada hayatlarını birleştiriyorlar, ve bu beraberlikten “sen-ben” değil, “biz” kavramı doğuyor. Eşler “biz” dediği zaman ortak düşünüyor, ortak karar veriyor ve ortak mutluluğa imza atıyor. “Evde son sözü ben söylerim”diyen erkekler ise, eşini yok sayarak “biz” anlayışını yerle bir ediyor. Bu yüzden gerçek mutluluğu yaşayamıyorlar.Bir köse  yazarı şöyle anlatıyor:“Bir hanım geldi, dedi ki; Ben falan şeyhin hayatını, tarikatının özelliklerini, o tarikatın dualarını, zikirlerini hep okudum. Ama kocam da  beni aldatıyor…” Ne yapmalıymış?Dedim ki; “O kadın senden daha  bilgili, senden daha çok dindar, senden daha çok evine bağlı biri değil. Peki hiç düşündün mü, kocan seni neden terk etti de o kadınla yaşamaya başladı?Genç kadın : “Ben de  bunu anlamıyorum ya !” dedi.Anlamayacak ne  var?... Sen filan şeyhin hayatını, tarikatını okudun,o kadın kocanı okudu… Sen Şeyhe bağlandın o kadın kocana bağlandı… Sen tarikatın dediklerini yaptın, o kadın kocanın dediklerini yaptı… Sen tencere, tavayla, halı, kilimle ilgilendin, o kadın kocanla ilgilendi…Şeyh’i, tarikat’ı, zikir’i bırak önce kocanı anlamaya çalış.Salon, misafir odası, oturma odası, yemek odası, yatak odası, mutfak… Bunların her biri bakıma muhtaç. Peki ya kocan ? O bakıma muhtaç değil mi ?“Benim hanım eviyle, mutfağıyla evli kardeşim, benimle evli değil. Ben kendime yeni bir eş bulacağım” diyor adam. Haksız mı? Erkek yemek, yatacak yer bulabilir  fakat eş, yâr bulamaz. Ey hanımlar, gelin kocanıza  yâr olun…Temel camide vaaz veriyormuş. Erkeklere atıp tutmuş. Cemaatten biri itiraz etmiş :”Temel” demiş, “hep bize bağırdın, kadınların hiç mi suçu yok?”, “sabret” demiş temel. “Aha şu sayfayı de çevirdim mi onlara da haddini bildireceğim” demiş.Bizde hep kadınlara seslendik, şimdi biraz da erkeklere seslenelim.Ünlü bir romancımız, son romanın da, gizli nikahla 2.kez evlenip aynı anda farklı şehirlerde, farklı eşlerle yaşayan adamı anlatıyor. Romancımızın gerçekte var olduğunu söylediği adamın iki eşinden olan çocukları üniversite de tanışıyorlar ve evlenmeye karar veriyorlar. Yazar bu tür 2. Evliliklerin yaygın olduğunu gördüğü için bu romanı yazdığını söylüyor. Sonra intiharlar başlıyor. Kardeş olduklarını öğrenen gençler intihar ediyor ve bir aile dramı yaşanıyor.Bu hangi vicdana sığar Allah aşkına?Bir kadınla mutlu bir evlilik yapmış, ona nikah kıymış, namusunu namusu bilmiş, sadakat sözü vermiş, beraber çocuklar yapmış bir erkek eşine nasıl ihanet eder? Bu sadakatsizlik, ahlaksızlık değil mi? Karın sana ihanet etse bunu içine sindirebilirimsin?Bir başka sıkıntı da şu : adam bir kadınla evlenmiş, iki de çocukları olmuş… sonrada adam kadını terk etmiş, çocukları yüz üstü bırakmış, çekmiş gitmiş. Ne arıyor, ne soruyor ne de yardım ediyor. Kadıncağız temizliğe giderek çocuklarını okutmaya çalışıyor… Bu vicdansızlık değil mi? Senin kızına, bacına böyle yapsalar kabul eder misin? Kardeşim bu çocukları yaptın madem, yahu nasıl ilgilenmezsin? Böyle biri “ben erkeğim” diye nasıl dolaşır? Ben bunu anlayamıyorum.Bir tarafta sahipsiz veya babasız tohumlanıp doğurulan çocuklar, öte yandan da 13-14 yaşında kuma, berdel yapılan kızlar… Biliyor musunuz? Terör örgütüne sığınan kızların bir kısmı kuma ve berdel olmaktan kaçan kızlar.Sperm bankası kanalıyla hamile kalıp dünyaya getirilen bir çocuk buluğ çağına geldiğin de “babam kim?” derse ne diyeceksiniz? Buzdolabının buzluğunu mu göstereceksiniz? Bu çocukların olumsuz ruh sağlığı konusunda uzmanlar şimdiden uyarıyor…Dünyayı birde  böyle kafanın idare ettiğini düşünün?!…Dünyanın çeşitli yerlerinde ak saçlı eşlerin kol kola yürüdüklerini gördüm. Biz de ise adam bir alemde, kadın bir alemde, veya kadın erkeğin 3 metre arkasında.Eşi Hz. Ayşe ile şakalaşan, beraberce yürüyüşe çıkan, eşi ile kros yarışması yapan, eşinin elinden tutarak yürüyen ve eşine ”seni seviyorum” diyen bir peygamberin ümmeti “kadın erkeğin elinin kiridir” deme vicdansızlığını göstermiştir. Be adam sen şimdi “erkeğin elinin kiri” olan bir kadından mı doğdun? Yahu annen için bunu nasıl söylersin?Aslın da “Bizim kültürümüz, kadının ayağına altın halhal takan erkeklerin, düğün öncesi kızı ata binerken yere diz koyup ona omuz veren babaların kültürüdür…” Burada önemli bir konuya daha işaret etmek istiyorum :

Müslüman Eşini Döver mi ?

İnsan ilişkilerinin önem kazandığı küresel bir dünyada şiddetin de  artarak devam ettiğini gözlemliyoruz. Özellikle aile içi şiddetin “ensest” denilen alçaklığa kadar uzandığını gösteren haberlerdeki artış insanı dehşete düşürüyor.Her türlü şiddet ve ayrımcılığı kaldırmak için gelen İslam’ın ve Kuran’ın, özellikle aile içi şiddete alet edilmeye çalışılması da ayrı bir faciadır.Devlet eski Bakanı Prof. Dr. Mehmet AYDIN ın  tespitleri ne kadarda önemli. Diyor ki;
“İslam’ın yeniden yorumlanmasında bu gün yeterli üretim sağlayamadık. Hala önemli ölçü de gününü doldurmuş, son kullanım tarihine gelmiş bilgiler var… Kadın-erkek ilişkileri hakkında tedavüldeki bilgiler insanları rahatsız ediyor…(1)Kadının darp edilmesinde olduğu gibi Kuran çevirilerin de öyle vahim hatalar yapılmıştır ki asırlarca onları tamir etmek bile imkansızlaşmıştır.Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU nun da belirttiği gibi “Kuran ayetlerini değerlendirirken iki şeyi görmemiz gerekiyor. Birincisi, Kuran’ın bütünlüğü içerisinde mesajı. İkincisi; parça parça ayetlerin hangi ortamda, niçin ve ne amaçla geldiğinin belirlenmesi. Bu ikisini göz önüne aldığımızda erkeklerin kadınları dövmesini Allah’ın muradı dahilinde göremeyiz.”(2)

Şu anlayışa bir bakın Allah aşkına:

“Dövme, başvurulabilecek en son eğitim metottur. Başka eğitim yolları denemeden bu yola gidilmez. İslam hukukuna göre döverken aşırılıktan sakınmak, kamçı ve değnek ile değil, bükülmüş mendille veya elle vurmak, yüze, göze vurmaktan sakınmak, vücudun belli yerlerine değil, ayrı ayrı yerlerine vurmak gerekir…”(3)Mantığı görüyor musunuz? “Dövmek bir eğitim metoduymuş!.. Döverken aşırılıktan kaçmak gerekiyormuş!...”“Kamçı ve değnek ile değil, bükülmüş mendil ile veya elle vurmak gerekiyormuş!...”Yahu kardeşim! Kadını dövmeye teşebbüs etmek bile başlı başına bir aşırılık değil mi? Kadına el kaldırmak en büyük ayıp değimli ? Dövmek ne zaman eğitim metodu oldu ?“Meseleye birde kadın açısından bakmak lazım. Bir kadını dövmenin ne demek olduğunu, nasıl hakarete uğradığını, nasıl onur kırıcı olduğunu düşünerek konuşmak lazım. Hukuki anlam da ceza verirsiniz, o başka bir şeydir. Hak etmiştir. Ama vurmak, dövmek çok farklı bir şeydir.”(4)Yahu kardeşim! Kadını dövmeye teşebbüs etmek bile başlı başına bir aşırılık değil mi? Kadına el kaldırmak en büyük ayıp değil mi ?“Meseleye bir de kadın  açısından bakmak lazım. Bir kadını dövmenin ne demek olduğunu, nasıl hakarete uğradığını, nasıl onur kırıcı olduğunu düşünerek konuşmak lazım.Hukuki anlamda ceza verirsiniz, o başka bir şeydir. Hak etmiştir. Ama vurmak, dövmek çok farklı bir şeydir.”(4)Siz, Adem’e günah işleten havva’dır diye yazar, çizer kadını horlarsınız, Eyüp Peygamberle eşini karşı karşıya getirir ve ayeti (38 Sa’d 44), “eline bir demet sopa al, eşine onunla vur…” şeklinde tercüme ederseniz,”Baş kaldırmalarından endişe ettiğiniz kadınları dövün” diye ayeti (4 Nisa 34) yorumlarsanız ortaya kadına şiddetten başka bir şey çıkmaz. Peki, baş kaldırmalarından endişe ettiğimiz erkekler ne olacak ? Başka bir yazar da diyor ki :“Ayet erkeğe eşini dövme yetkisi veriyor ama benim gönlüm buna razı olmuyor.”Beyefendi sen ne diyorsun! Allah’ın emrettiği şeyi yerine getirmesen günaha girmiş olmaz mısın ? Senin gönlün razı olmuyor da Allah emrediyorsa, demek ki, sen Allah’tan daha adil, daha merhametlisin!...”(5) Öylemi ?.Mantığı görüyor musunuz  ?O zaman ortaya ne çıkıyorİlgili ayetin yanlış anlaşıldığı…(6)Eşlerini boşanma konusunda serbest bırakacak derecede aile içi huzursuzluklar yaşadığı dönemlerde bile peygamberimiz, en ufak bir şiddet eğilimi göstermemiş, muhtemelen bunu aklına dahi getirmemiştir. Eşlerini döven arkadaşlarına da tavır koymuştur.Eşlerinin peygamberimizi üzdüklerini ve boşanma noktasına geldiklerini Tahrim suresinden anlıyoruz (Tahrim 66/45). Bu tür aile içi sorunlar karşısında yüce Allah’ın peygamberine emri şudur: “Ey Peygamber! Eşlerine de ki: Eğer siz dünya hayatını ve dünyanın süs ve güzelliklerini arzu ediyorsanız,gelin size boşanma tazminatlarınızı vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım.” (33 Ahzap 28)Ayet çok açık.Allah eşleriyle sorunu olan Peygambere eşlerini boşama hakkı veriyor ama dövme hakkı vermiyor.Peygamberimiz’in  “sizin en hayırlınız, kadınlara karşı en iyi davrananlarınızdır.” buyurması (Tirmizi, Rada, 11) ve “ Gece birlikte olduğunuz kadınları nasıl döversiniz?” (İbn Mace, Nikah, 51) diyerek hayretini ifade etmesi bizim için önemli bir örnektir.(7) Hayret !Peygamberimizin bir ömür boyu eşlerinden bir tanesine bile vurmamış olmasını, arkadaşlarının eşlerini darbetmelerine izin vermemesini sünnet olarak görmeyip,O’nun bir Arap olarak giydiği veya yediği şeyleri   Sünnet olarak nitelemek üzerinde düşünülmesi gereken bir anlama sorunudur. (8) Ve biz hala İslam’ın kadına verdiği değeri anlayamadık.“ Kültürümüz kadına nadide bir çiçek gibi bakmış han kelimesinin dişisi olan “hanım”ı ona layık görmüştür. Bir ülkede bir han bulunurken her evde bir hanım bulunması bu yüzdendir.” (9)“Marco Polo kendi zamanındaki Türk kadınları için “Dünyanın en temiz ve ahlaklı kadınları” nitelendirmesini yapmıştır. Vambery, Türkçe’de piç, orospu, kavat, pezevenk gibi müstehcen kelimelerin bulunmadığını, bunların Farsça’dan geçtiğini belirtmiştir. Türk kızlarına Arık, Silig, Silvu ve benzeri yüksek ahlaklılık ifade eden isimlerin verilmesi  pek çok yabancının dikkatini çekmiştir…”(10 “Her erkek şunu çok iyi bilmelidir ki: kadınlar dövülmek için yaratılmamışlardır. Kadınlar erkeklerin kendi mülkü değildir.Kadınlar Allah’ın bir emanetidir.Kadın güle benzer. Gül, gül bahçesinde yetişir.  Gül sokak ortasında insanların ayakları altında yetişmez.Bunun idrak edemeyenler kadını kaldırımların yosması genel evlerin sermayesi ve şehvetlerin malzemesi yapmışlardır.Kadın asla buna layık değildir. Kadın anadır. Analık en yüce en kutsal bir makamdır. Anaları ayaklar altında sürünen bir toplum medeni toplum olamaz. Kadına bundan daha büyük ihanet olur mu ?

YORUMLAR

  • 0 Yorum