Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


DİN EĞİTİMİ VE ÖNEMİ

03 Nisan 2018 - 13:38

Din eğitimi mi, din öğretimi mi?
    Din bilgisi mi, din kültürü mü?
    Laik ve çağdaş bir ülke de din eğitimi olur mu?
    Son üç asırdır bu konuları tartışıp duruyoruz. Din üzerinden, laiklik üzerinden, Atatürk üzerinden birbirimizi perişan ediyoruz.
    Hiç kimse konuya bilimsel, pedagojik, sosyolojik ve ülke gerçekleri açısından yaklaşmıyor. Önyargılı, ideolojik ve korkuyla konuyu ele alıyoruz. Korkularımız, önyargılarımız bizi perişan ediyor, ülkeyi perişan ediyor, bu ülkenin gencecik beyinlerine yazık oluyor.
    Nüfusun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede vatandaşlarımızın ihtiyacı olan din eğitimini vermezseniz, erdemli, dürüst insanları nasıl yetiştirirsiniz? İçinde yaşadığımız toplumun değerleri ile ters düşerseniz bu halkla nasıl iletişim kurarsınız?
    Türkiye Komünist Partisi eski Genel Sekreteri Gazeteci Yazar Nabi Yağcı aynen şöyle diyor;
    “İnançlar bir kimlik oluşturuyorsa, halkla temas kurmak o kimliği bilmeden mümkün olmaz. Ama din afyondur dediğin andan itibaren bu teması kuramıyorsun. Üstelik din sadece Allah’a inanma meselesi değil, edebiyata kadar uzanan bir kültür, bir toplum harcı. Sen bu kültüre vakıf olamazsan bir defa dilin kopuk oluyor halktan…”
    Halktan koptun mu her şeyden koparsın…
    “Zamanımız kültür savaşları çağıdır, iletişim araçlarının sınırları şeffaflaştırdığı bir dönemde, insanlara daha etkili hitap edebilen milletler ayakta kalabilecektir. Bu da ancak kendi tarihini bilmekle, metafizik derinliklerin farkında olmakla mümkündür…”
    Bu değerleri çocuklara veremezsek ülkemizin geleceğinden nasıl emin olabiliriz?
    Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi 82 Anayasasına nasıl girdi biliyor musunuz? (Basında yayınlandığı için söylüyorum);
    12 Eylül 1980 harekâtının güçlü Paşa’sı eşi vefat ettiği için kızı ve damadıyla yaşamakta ve Kurban Bayramı da yaklaşmaktadır. Bir akşam Paşa damadına, “Kurban Bayramı yaklaşıyor, bir imam bul, kendisine vekâlet ver, kurbanımızı kessin” diye tembih ediyor. Ertesi akşam damadına sorar: “Kurban işini hallettin mi?” Cevap Paşa’yı şok eder: “Hayır, bugün Cumartesi Noter kapalı, onun için imama vekâlet veremedim.” Bu cehaletin önüne geçmek amacıyla din dersleri mecburi yapılır.
    Sadece bu mu?
    “Cuma namazı kaza edilmez değil, her namaz kaza edilir.” Diyen, din istismarı yapmamak için Cuma namazının tek başına evde yalnız kılındığını söyleyen siyasilerden tutun da; Bu sene de Hac kurban bayramına rast geldi diyen, Öğle namazının farzı her mezhepte farklı farklıdır kardeşim. Şafiilerde 4, Hanefilerde 5’dir diyen,  gazetecilere kadar yapılan büyük gaflar dini bilgimizin ne kadar yetersiz olduğunu göstermiyor mu?
    Bir yazarın şu görüşleri  ne kadar düşündürücü:
    “İnsanlarımıza İslam dininin temel ilkelerini öğretemezsek, bizden sonraki nesillerin ne bayramdan haberi olacak ne kurbandan!...
    ‘Okullardan din derslerini kaldıralım, dini yayınları bir kenara itelim’, iyi de, bizim çocuklarımız, gelecek nesiller dinlerinin temel ilkelerini, vecibelerini kimden, nasıl öğrenecek?
    ‘Anası, babası öğretsin’ diye ucuz formüller üretmek sorunun boyutunu büyütüyor. Bugünün anne ve babaları ne biliyorlar ki çocuklarına öğretebilsinler?”
    Din eğitimini bu ülkenin çocuklarına devlet olarak siz vermezseniz kim verecek?
    Çöl şartlarının anlayışı olan Vehhabiliği yerleştirmeye çalışan Arabistan’ın Şeriat Üniversiteleri mi? Şiilik eğitimi aşılayan İran’ın Kum şehrindeki medreseleri mi? Dini öğretiden başka her türlü bağnazlığı aşılamaya çalışan Mısır’da ki Ezher Üniversitesi mi? Türkiye yeniden şıhlara, mollalara, Talibanlara, kılıççılara, kalkancılara, aczimendilere mi muhtaç olsun? Yeniden karanlığa mı gömülsün? Patrona Haliller, Derviş Vahdetiler, Cinci Hocalar, Kadızadeler yeniden mi hortlasın? Din eğitimi yeniden mi toprak altına, hücrelere, gizli bölümlere düşsün? O zaman Türkiye Afganistan’a, Pakistan’a, Bangladeş’e dönmez mi?
    Din eğitimi Atatürkçülüğe aykırı mı?
    “Hepimiz müsaviyiz ve dinimizin emirlerini mütesaviyen öğrenmeğe mecburuz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da mekteptir.”
    ‘Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır’ demek istiyorum. Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.’
    “Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.”
    “Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz…”
    Bakın, bakın Atatürk daha ne diyor:
    “Mukaddes mihrabı, cahilin elinden alıp ehlinin eline verme zamanı gelmiştir.” diyen Atatürk dine karşı çıkar mı?
    Mehmet Akif Ersoy’a Kur’an meali hazırlatmak isteyen, Elmalı’ya Kur’an tefsiri yaptıran, Sahih-i Buhariyi tercüme ve şerh ettirerek memleketin her tarafına dağıttıran bir Atatürk, din eğitimine karşı olabilir mi? Aslında dine karşı olanlar bu anlayışlarını, Atatürk’ü istismar ederek seslendirmeye çalışıyorlar.
    Kardeşim bunlar yanlış şeyler…
    Avrupa’nın önemli metropollerinin büyük caddeleri hep kiliselere çıkıyor. Avrupa’nın her tarafında günün belli saatlerinde mutlaka kilise çanları çalıyor. Avrupa’da kutlanan önemli bayramlar hep Hıristiyan, kültürüyle ilgili. Bütün değerleri, bütün gelenekleri Hıristiyan inancıyla irtibatlıdır. İngiltere’de Kraliçe İngiliz kiliselerinin de başıdır.
    Sorbon’da, Kembriç’te, Harvard da Üniversite Profesörlerinin bir çoğu aynı zamanda papaz, Hıristiyan teologu…
    13. Havari Hz. İsa’ya ihanet ettiğinden 13 rakamı Hıristiyanlarda uğursuz sayılır. Avrupa’da imal edilen bütün uçaklarda 13 numaralı koltuk yoktur. Görüyorsunuz ki Avrupalı vatandaşlarının yanlışta olsa dini inançlarını dikkate alıyor, ürettiği her şeyi bu ölçülere göre üretiyor.
    Bütün bunlar Avrupa’da laikliğe aykırı olmuyor… Ya biz de, ya Türkiye’de ?!
    Papa II. John Paul 24 Aralık 1999’da Hıristiyan misyonerliğinin hedefini şöyle açıklamıştır: “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda da Asya’yı Hıristiyanlaştıralım…”
    Bu Hıristiyanlaştırma işi de öncelikle İslam ülkelerinden başlanacaktır.   
Şimdi din eğitimine karşı çıkanlar kime hizmet ederler, bu ülkenin çocuklarına mı, Hıristiyan misyonerlerine mi?
    Burası Anadolu! Bu coğrafyanın bütün değerleri Allah, Muhammed, Kur’an ve İslam ile yoğrulmuştur. Askerinin adını ‘Mehmetçik’ koymuştur, yeni doğan evladının ismini verirken sağ kulağına ezan sol kulağına sâlâ vererek koymuştur. Anadolu Medine’den esinlenerek hicret yurdu olmuştur. Bu topraklar Allah için ölenlere şehit, yaralananlara gazi adını vermiştir. Doğarken Kur’an ile doğmuş, ölürken Kur’an ile ölmüştür. Nitekim Şanlıurfa’ya “Peygamberler diyarı” denilmiştir. Asker ocağına “Peygamber ocağı” ismi verilmiştir. Anadolu İslam’ın zirve noktasıdır. Burası şehitler diyarı, gaziler ocağıdır. Tarihte sadece Türk milleti 6 asır dünyaya hâkim olmuş ve 72 milleti tek çatı altında toplamıştır.
    Şu halde bizim bütün değerlerimiz İslam’dan, Kur’an’dan ve Hz. Muhammed (s.a.v)’den gelmektedir.
    Sonuç olarak; din vardır ve lazımdır. Din varsa bunun eğitimi de olmalıdır. Din eğitimine karşı çıkmak Türk milletine karşı çıkmaktır. Devlet bütün vatandaşlarının dini inançlarını öğrenecekleri bir sistemi düşünmelidir artık.
    Anayasa çalışmalarının hız kazandığı bir dönemde okurlarıma bu konuda bilgi vermek istedim.


YORUMLAR

  • 0 Yorum