Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


CUMHURİYET BAYRAMI

03 Nisan 2018 - 13:38

Demokratik Cumhuriyet mi Bürokratik Cumhuriyet mi?

Cumhuriyet kurulduktan sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa İstanbul´da bir ikindi sonrası silah arkadaşı Nuri Conker´le birlikte gezintiye çıkmışlardı.

Sapanının bir tarafında öküz bir tarafında merkeple çift süren Halil Ağa´yla tanıştılar. Vergi borcundan dolayı devlet öküzünün birini satmıştı. Atatürk Nuri Conker´e dönerek:

“Yahu Çocuk; şu Halil Ağa´nın vergi borcundan öküzünü satmışız, merkeple çift sürüyor, yine de ‘Devlet Baba´ diyor. Ne mübarek millet, bu millet…” diyor.

Akşam Florya Köşkü´nde, İstanbul´da bulunan başbakan, bakanlar ve milletvekilleri, vali ve Halil Ağa´yı topluyor ve şöyle diyor:

“Halil Ağa´nın öküzünü satıp üretimini aksatan kanunu ya biz yaptık, ya da bizim yaptığımız kanun yanlış yorumlanarak Halil Ağa´nın öküzü satılıyor. İkisi de bence birbirinden farksız. Böyle bir kanun yaptıksa, memleket çıkarlarına aykırı, yaptığımız kanun doğru da yorumlaması yanlış oluyorsa o zaman da sormak lazım: Hükümet nasıl bir yönetim içindedir? Sonra unutmayın ki, olay İstanbul´da geçiyor. Bunun Van´ı var, Bitlis´i var, kıyı bucak ilçesi var… Acaba oralarda neler oluyor?

Bu çark iyi dönmüyor beyefendiler!” (1)

“Mustafa Kemal masaya yumruğunu vurarak diyor ki;

Beyler! Biz bu Cumhuriyet´i Halil Ağa´nın bir tek öküzünü elinden almak için mi kurduk?!” (2)

Saltanattan Cumhuriyete:

Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yönetim şekli bugün nasıl olmalıdır?

Hanlık, hakanlık, şahlık, padişahlık mı?

Hilafet, Saltanat, krallık, Cumhuriyet mi?

“Kur´an-ı Kerim´e göre devletin müesses olduğu esas ikidir. Birincisi adalet, ikincisi emaneti ehline vermek, Binaenaleyh bu iki esası muhafaza eden herhangi bir hükümet, şekli ne olursa olsun nazar-ı İslam´da meşru ve makbuldür. Müslümanlık şekle değil, ruha ehemmiyet vermiştir.” (3)

Belli bir devlet yönetimi, hilafet, saltanat, padişahlık Kur´an-ı Kerim´de yer almaz. Kur´an´ın koyduğu hükümler evrenseldir, zaman ve mekânın değişmesiyle değişmez. Daha doğrusu Kur´an zaman ve mekâna göre değişen kurallar koymaz. Siz hilafetten, saltanattan, şahlıktan vazgeçebilirsiniz ama adaletten, şura´dan, emanetleri ehline vermekten vazgeçemezsiniz.

Davud ve Süleyman gibi kral peygamberler dâhil tüm peygamberler devlet kurup başa geçmek, saltanat sürmek için değil, iman, ibadet ve ahlak mücadelesi vererek erdemli bir toplum oluşturmaya çalışmışlardır. Bu nedenle Hz. Muhammed´in mücadelesi de siyasi bir mücadele değil bir hak, hukuk ve özgürlük mücadelesidir. (4)

Hz. Peygamber, vefatından sonra nasıl bir yönetim olacağına ve yerine kimin seçileceğine dair herhangi bir şey söylememiştir. Bu konuda kendisine ısrarlı sorular sorulduğu halde, o bu konuyu Müslümanların iradesine bırakmayı uygun görmüştür. (5)

Dört halifeden sonra “halkın devleti, devletin halkına´,´Allah´ın kulları, sultanın kullarına´ ‘milletin beytülmali Sultanın özel hazinelerine´, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın ‘anlayışı, ‘Sultanı yaşat ki biraz daha saltanat sürsün´ anlayışına dönüşecektir.

Emevilerden itibaren hilafet yozlaştırılarak saltanata dönüştürülmüştür. Hilafet, Hz. Peygamber´in dünyevi temsilciliğinden uzaklaştırılarak ‘Allah´ın Halifesi´ ve arkasından da ‘Allah´ın yeryüzündeki gölgesi´ unvanlarıyla siyasi otoritelere dini dayanak yapılıyordu.

 (İslam Hukukçularının) “Halifeye ‘Allah´ın halifesi´ veya ‘Allah´ın yeryüzündeki gölgesi´ denmesini doğru bulmayıp onu ‘Peygamber´in halifesi, İmam, Müminlerin emiri´ gibi adlarla anmaları, İslam amme hukukunda yönetme yetkisi anlamında egemenliğin kaynağının ümmet olduğunu, halifenin de tanrısal bir güce sahip bulunmadığını gösterir…” (6)

Şu halde devlet yönetiminde meşruiyetin kaynağı halktır, halk.

Hilafet, saltanat gibi yönetimler aslında bir nebevi hilafet değil, Hz. Peygamber´in de buyurduğu gibi ısırıcı bir saltanattan ibarettir. İmam Azam hem Emeviler, hem de Abbasiler döneminde yaşamıştır. Ne Emevi hilafetini ne de Abbasi saltanatını kabul etmiş, hatta devrin zalim halifelerine/sultanlarına karşı cephe almıştır. (7)

İmam Azam´ın bir ömür boyu mücadele ettiği Saltanat yönetimlerine, bugün İslami yönetim diye kucak açan birçok Müslüman´a şahit olabilirsiniz.

Peygamber torunu Hz. Hüseyin´i Kerbela´da canice katledenler, İmam Azam´ı zindanlarda çürütüp sonra da zehirleyerek öldürenler, saltanata ortak olacaklar diye kundaktaki şehzadeleri boğduranlar nasıl olur da İslam´ın halifesi ya da İslam´ın sultanı olabilirler?

Elbette bütün halifeler, bütün sultanlar böyledir demiyorum. Kendi şahsi gayretleriyle halka ve hakka hizmet eden Ömer b. Abdülaziz´, Selahaddin Eyyubi´, Sultan Alpaslan´, Osman Gazi´, Fatih Sultan Mehmet´, Kanuni Sultan Süleyman gibi dehaları da rahmet ve minnetle anıyorum.

Cumhuriyet Nasıl Kuruldu?

Toprağını kara sapanla süren, toplu iğne dahi üretemeyen, kefen bezini Amerika´dan getirip, adını Amerikan bezi koyan yoksul bir millet, hem kalkınmak hem de savaşın yaralarını süratle sarmak istiyordu.

Bu nedenle yeni bir yönetime ihtiyaç duyuluyordu. Tanzimat, Meşrutiyet, Kanun-i Esasi, Büyük Millet Meclisi gibi anlayış ve uygulamalarla bu arayış zaten sürüyordu.

“İslam dininde krallık, şahlık, padişahlık gibi istibdadı doğuracak kurumlar yoktur. Halkın kendi yöneticilerini kendisinin seçme esası vardır. Yönetim esasında ‘Meşveret´ vardır. Hz. Peygamber´e ‘İşlerinde ashabınla meşveret et´ (Al-i İmran 3/159) denilmiştir. Bunun için Hz. Peygamber de istişareye çok önem vermiştir. İstişare yönetimde esas unsur sayılmıştır. Bu da halkın kendi kendini yönetmeye veya yönetecek kişileri seçmesiyle olur. Bunun için Kur´an´da şûra suresinde ‘Yönetimleri aralarında bir Şûra´dır´ (Şûra 42/38) denmiştir. Bunun adı da ‘Cumhuriyet´tir. Böyle bir idare istibdat, zulüm, kavga ve baskılara meydan vermez. Seçtiği yöneticilerini beğenmiyorsa demokratik yollarla onları değiştirebilir.” (8)

“İstiklal Harbi kazanılmış, yeni Türk Devleti kurulmuş, Ankara başkent ilan edilmişti. Ancak T.B.M.M Hükümeti´nin şekli belli değildi. Bu şekilde bir hükümet modeli, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmıyordu.

Böyle bir hükümet şeklinde yasama ve yürütme başkanlıkları bir elde toplanmış, kabine üyeleri teker teker milletvekilleri tarafından seçiliyordu. Bu uygulama ise zorluklara ve hükümet kurulmasının gecikmesine neden oluyordu.” (9)

Yeni hükümet şekli nasıl olmalıydı?

Cumhuriyet ilan edildi:

29 Ekim 1923´te Cumhuriyet ilan edildi.

“Zira Cumhuriyet idaresine geçilmesi teklifi, meşrutiyetle başlayan siyasi-fikri hazırlığın bir sonucu olarak Büyük Millet Meclisi´nden ciddi bir tepki almamıştır. Bunun temelinde, Cumhuriyet idaresinin kadim İslami değerlere aykırı düşmediğini savunan Osmanlı aydınlarının ve aynı istikamette düşünen Meclis Milletvekillerinin kulis ve beyanlarının rolü olduğu söylenebilir…” (10)

 “Ne acı tecellidir ki, İslam idaresinin, Hz. Peygamber´in vefatlarından elli sene sonra düştüğü bu krallık bataklığından kurtulabilmesi için on dört asır beklemek icap etti ve bu çok gecikmiş kurtuluşu başlatma şerefi de, Türkiye Cumhuriyeti´ni bundan doksan üç sene önce kuranlara nasip oldu…” (11)

Bugün Türkiye´de hiçbir Müslüman Cumhuriyet´i bırakıp saltanat peşinde koşamaz; kendi inanç ve hayat tarzını başkalarına zorla dayatamaz. (12)

Her yönetim ve siyaset tarzı gibi Cumhuriyet´in de iyileri ve kötüleri vardır. Fransa, Almanya, Amerika gibi Demokratik Cumhuriyetler yanında Suriye, Cezayir, İran gibi diktatörlüğe dayanan anti demokratik Cumhuriyetler de vardır. Şu halde bir Millet Cumhuriyet yönetimini ve devlet biçimini kurmakla değil, bu yönetimin demokratik oluşuyla öğünmelidir… (13)

Korku Cumhuriyeti:

Fakat bugün el ele verip bir korku Cumhuriyeti kurmuş gibiyiz. Herkes bir şeylerden korkuyor. Devlet kendi kurduğu okullarda yetişenlerden korkuyor. Vatandaşlardan bir kısmı, kendi bağrından çıkan ordunun idareye el koymasından korkuyor… Türkiye korkular üzerine kurulan bir Cumhuriyet görünümü vermekten kurtarılmalıdır. (14)

Devlet vatandaş ilişkilerinde güvenin yerini kuşkular aldı. Bir Atatürk dönemindeki Osmanlının bürokratik alışkanlıklarını kırma mücadelesine bakın, bir de bilgisayar ve internet çağında Osmanlı´yı bile aratan gaddarlığa… Atatürk Demokratik Cumhuriyet için yola çıktı ama biz Bürokratik bir Cumhuriyet olduk çıktık. (15)

“Çağdaş devlet ilkelerinin henüz Müslümanların zihinlerine yerleşmediği; devlet ve dini, padişah ve halifenin kişiliği ile özdeşleştirme düşüncesinin egemen olduğu; saltanat sistemini dini bir sistem, halifeyi Tanrı´nın gölgesi, Peygamber´in vekili, Müslümanların ise halifenin kulları olduğuna inanan bir toplumu, insana değil, Allah´a kul olma bilincine yöneltme çabaları ve uyarılarının yolunu açtığı için Cumhuriyet´i alkışlıyorum… (16)

Bir kere daha belirtelim ki bugün yapılması gereken şey var olan devletleri yıkmak ve yerine hayali devletler kurmak değil, mevcut devletleri bir hukuk devleti ve bir kanun devleti haline getirmek, adil bir devlet düzenini gerçekleştirmektir. Bugünkü sıkıntı devletlerin yapısından değil, içeriğinden, işlevinden, ideolojisinden ve felsefesinden gelmektedir…” (17)

“Belirttiğimiz gibi, yöneticilerin halkın tercihi/oyu ile seçilmesi, halk tarafından denetlenmesi ve gerektiğinde yine halk tarafından seçimle uzaklaştırılması, İslam´ın yönetim anlayışına en uygun olanıdır. Bu yol, hukukun üstünlüğü, insanların kanun önünde eşitliği ve insan haklarını esas almanın halkı adam yerine koymanın en açık göstergesidir.” (18)

Şu halde önemli olan halk iradesine dayanan demokratik cumhuriyet´tir. Bugüne kadar İslam ülkelerinin böyle örnek bir Cumhuriyet kuramamış olmaları da büyük bir eksikliktir.

Halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkenin en önemli özellikleri, güven, özgürlük, istikrar ve refah toplumu olmasıdır. Bu da ancak demokratik Cumhuriyetle olacak iştir.

Ve Cumhuriyet:

Cumhuriyet; kafaları kesmek yerine, onları saymaktır. Kurşun atmak yerine oy atmaktır. Aklımızı, enerjimizi ve kaynaklarımızı kavga ederek tüketmek yerine, barış ve refah içinde çoğaltmaktır.

Cumhuriyet; çocukların, delilerin, cahillerin, zalimlerin halkın ensesinde boza pişirdiği bir rejim değil, ehliyetli, liyakatli, bilgili, akıllı, uzman insanların görev başına geldiği bir sistemdir.

Cumhuriyet; vatandaşların kaderini kişilerin vicdanına bağlı olmaktan çıkartıp sistemin garantisine ve hukukun korumasına bırakmaktır.

Cumhuriyet; millet olmanın, birlikte yaşamanın, birlikte sevinmenin, birlikte üzülmenin, sorumlulukları birlikte paylaşma anlayışıdır.

Cumhuriyet; meydan okumaktır. Esarete, cehalete, fakirliğe, karanlığa, ümitsizliği, bölücülüğe FETÖ´ cülüğe meydan okumaktır.

Cumhuriyet bizden, “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmeyi” bekliyor.

Cumhuriyet´in özelliği, hür düşünce, serbest teşebbüs, korkusuz bir hayat, sonuç alan bağımsız bir yargı, toplumun her kesiminde varlığını gösteren adalet ve kalkınmış bir Türkiye´dir… (19)

Ey Cumhuriyet! Seni korkuyla, şiddetli, baskıyla; Seni mafyayla, hırsızlıkla, yolsuzlukla; Seni Cehaletle, fakirlikle, çaresizlikle, darbeyle hatırlamak istemiyorum.

Çünkü sen bu değilsin ve olamazsın.

Ey Cumhuriyet! Seni Üniversite kapılarında kızların başını açarken, ikna odalarında türbana karşı çıkarken görmek istemiyorum.

Ey Cumhuriyet! Seni baskı yaparken, diktatör olurken, despot yönetimler sergilerken, faşizan ilkeler planlarken tanımak istemiyorum.

Ey Cumhuriyet! Seni fabrikalarla, barajlarla, duble yollarla, Dev Limanlarla, Saygın Üniversitelerle, Çağdaş Kütüphanelerle, Sanat Merkezleriyle, Spor kompleksleriyle, Nobel ödülleriyle coşarken görmek istiyorum.

Bir hususa daha dikkat çekerek konuyu toparlıyorum.

Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik gelişmesi ne zaman olmuş biliyor musunuz? Cumhuriyet´in ilan edildiği 1923 ile Atatürk´ün öldüğü 1938 yılları arasında… Bu dönemde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 17,4 olarak gerçekleştirilmiştir.

Cumhuriyet, kuru sözlerle, boş sloganlarla geçiştirilemez.

Sadece Çanakkale ve Sakarya şehit ve gazilerinin ruhlarıyla canlandığı için değil, Türk Milletini İslam dünyasının gururu haline getirdiği ve çağdaş dünyanın evrensel değerleriyle buluşturduğu için, insanımızı ekmek, barış ve özgürlükle buluşturduğu için en kıymetli değerdir. Cumhuriyet, yirminci yüzyılda Türk Milleti´ni verilmiş en büyük nimettir.

Bu nimetin Kıymetini bilenleri selamlıyorum.

Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

Cumhuriyeti kuranların, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere bu Cumhuriyete emek verenlerin ve tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun.

YORUMLAR

  • 0 Yorum