Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Camiler Haftası

03 Nisan 2018 - 13:38

Secde edilen yer anlamında Mescid; toplayan, bir araya getiren anlamında Cami’nin kavram olarak tanımı şöyle yapılabilir: “Müminlerin genç-ihtiyar, zengin-fakir, yerli-yabancı demeden bir araya geldikleri, gönül gönüle, omuz omuza ibadet ettikleri Kutlu Mekânlardır.”
    Camiler, dua ve ibadetlerin topluca Allah’a arz edildiği, gönüllerin yıkandığı, üzüntü ve sevinçlerin paylaşıldığı kutsal yerlerdir… Camiler, bilmediklerimizi öğrendiğimiz, dini kültürümüzü geliştirdiğimiz, ilim ve hikmet yuvaları, halk mektepleridir… Bu kutlu ocaklar, vatan bütünlüğümüzün temel taşı, varlığımızın teminatı, dini ve milli birliğimizin ilham kaynağıdır.
    “Camiler, hem halka açılan gönül kapımız, hem sanat ve marifetle yükselen ruh yapımız, hem de iman gücüyle çelikleşen yurt tapumuzdur.”
    Kısaca şair dile gelmiş ve:
“Mevla’dan bize ses vermede hep cedlerimiz,
  Manevi bekçisidir yurdumuzun ulu mabedlerimiz” diye haykırmıştır.
“Cami; inançta, aydınlık görüşlerde, bilim gerçeklerinde, sevgi-saygıda, bütünleşmede, tanışmada, ayrılıkların ortadan kaldırılmasında merkezi bir rol oynadığı gibi, aynı zamanda; halk-aydın, yöneten ve yönetilenlerin, işçi-işverenlerin kaynaşmasında da önemli bir görevi yerine getirmektedir.”
    Cami’nin bu öneminden dolayıdır ki Büyük Zaferden sonra 7 Şubat 1923’de Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde halka hitaben Gazi Mustafa Kemal Paşa:
    “Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek, yani konuşup tartışmak için yapılmıştır…” diyerek caminin önemine dikkat çekmiştir.
    Rahmetli Doç. Dr Osman Şekerci’nin yazdığı Cuma Konuşmaları adlı esere önsöz yazan kurucumuz Dr. İbrahim Bodur’da Atatürk’ün bu konuşmasına değindikten sonra; “Cami, Gazi’nin de haklı olarak beyan etmeye çalıştığı gibi sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda dünyadaki gelişmelerin bilimsel ölçütler içinde müzakere edildiği ve sunulduğu yerdir. Bu fonksiyonuyla cami, ileri düzeyde eğitim veren bir üniversite anfisi, bir serbest kürsü, bir erdemliler yuvası ve herkese kapısını açan bir uzlaşma evidir.”  demektir.
    Şu halde cami kürsülerinde yapılan konuşmalar ve minberlerde okunan hutbeler ayrı bir önem taşımaktadır.
    Camiler; dar düşüncenin, bağnaz anlayışların, salt bir görüşün, basit siyasal anlayışların, ideolojik çekişmelerin merkezi haline getirilemez. Bu kutlu yerler Hakkın sesi, halkın nefesi, Kur’an’ın ilahi soluğu, sünnetin soylu feryadı, İslam’ın evrensel ışığı olmalıdır.
    Bunu gerçekleştirmek için artık mescidlerle okullar, camilerle üniversiteler uzlaşmalı, cami kürsüleri ile üniversite amfileri tek ses, tek nefes olmalıdır. Bu milletin mabetleri ile okullarından yükselen bilgiler birbirini desteklemeli ve birbirini tamamlamalıdır. Camilerin minareleri ile fabrikaların bacaları kucaklaşmalı, seccade ile tezgah selamlaşmalıdır.
    Dolayısıyla camilerimiz birleştiren, barıştıran, sevdiren, kolaylaştıran ilkelerle halkı kucaklamalı, Kur’an ifadesiyle Mescid-i dırar, yani zarar veren, yıkıcı olan mescide dönüştürülmemelidir.
    Yeryüzünde inşa edilen ilk mabedin Mekke’deki Kâbe olduğunu Kur’an (3/96), ikinci mabedin Kudüsteki Süleyman Mabedi(şimdiki Mescid-i Aksa) olduğunu Hz. Peygamber bildirmektedir. Hz. Peygamberlerle başlayan İslam tarihinde ise ilk mescidin hicret esnasında Kuba’da inşa edilen Kuba mescidi, ikincisinin ise Medine’de inşa edilen Mescid’i Nebevi olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir.
    Camiler, tevhid inancının sembolü konumundadır. Bu bakımdan Camilerde yalnız Allah’a ibadet edilir. Mescidler Allah’ındır(Cin72/18), Allah’ın evidir. Allah’ın evine girenler Tanrı misafiridir. Buralarda bulunan insanlar rahatsız edilemez. Allah’ın evine kötü niyetle, pis ve çirkin kokularla gelinemez. İslamiyeti daha yakından görmek için camilere girmek isteyen gayr-i müslimler engellenemez.
    Hz. Peygamber bütün yeryüzünü mescit ilan etmiştir. Böylece yeryüzünde yaşayan hiç kimse rahatsız edilemez. Çünkü arz Allah’ın evidir. Mülk Allah’ındır. Allah’ın mülkünde bulunan herkes Allah’ın konuğudur, canı, malı, namusu, inancı kutsaldır, dokunulamaz. Yeryüzünün mescid olmasının anlamı budur.
    Büyük Türk Milleti kutlu Anadolu coğrafyasını camilerle, mescidlerle, minarelerle süsleyerek adeta tapulaştırmışlardır. Bu vatan toprağının her köşesinde camilerle, mescidlerle, ezanlarla karşılaşmak kültürümüzün bir parçasıdır. Bu kültür o kadar güçlüdür ki İstiklal Marşı’nda bile yer bulmuştur.
    “Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
      Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
      Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli-
        Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”

    İstiklal Harbi’nin ilk ateşinin yandığı, işgale ilk direnişin başlatıldığı yerler camilerdir. Öyle ki silahlar, cephaneler, askerler önce mescidlerde toplanmış, oradan cepheye gönderilmişlerdir. Camilerin kubbesinden sökülen kurşunlar eritilerek mermi yapılmış ve cepheye sevk edilmiştir.
    Mehmet Akif, Kastamonu Nasrullah Camiinden halka seslenmiş; “ Koşun vatan savunmasına ey ahali, durmayın” demiştir.
Mesela Balıkesir’deki Alaca mescidin Kurtuluş Savaşındaki hikâyesini bilir misiniz?
    15 Mayıs 1919 İzmir’in işgalidir. Balıkesir bu işgale tepki vermek ister. Ama şehirde Fransız birliği ve İngiliz muhipler cemiyeti vardır. Halk nerede toplanacak? En mantıklısı alaca mescitte mevlüd okutmak. Halk alaca mescide toplanır. Pencereden bakanlar mevlüd okutulduğunu görürler ama işgale karşı direniş toplantısıdır bu. Mevlüd bittiğinde çoktan 40 kişilik Ayan Meclisi oluşturulmuş, 5 kişilik idare heyeti seçilerek göreve başlamıştır bile. Bu Balıkesir’in İzmir işgaline, Anadolu işgaline kıyamdır. Bu kıyam Alaca Mescitte başlamıştır.
    23 Nisan 1920 de açılan Büyük Millet Meclisi açılış töreni Cuma günü, Cuma namazından sonra Hacı Bayram Veli camiinden başlamıştır.
    Edirne’deki Selimiye, İstanbul’daki Süleymaniye camileri Anadolu toprağı üzerine Türk milletinin vurduğu silinmez damgalardır. Bu gerçeği düşman bile kabul etmiştir.
    Lozan müzakerelerinde Yunan Delegasyonu Edirne’nin Yunanistan’a ait eserler olduğunu ve Yunanlılara bırakılması gerektiğini söyleyince, kendilerine cevabı Türklerden önce İngiliz Delegasyonu vermiş ve : “Kabul edelim ki Edirne Yunanistan’a aittir, ama şu muhteşem Selimiye’yi ne yapacağız?” diyerek Yunanlıların isteğini reddetmiştir.
    İşte cami budur, mescidin anlamı, ruhu budur.
Qbu görkemli mabetlerin tabanını halıyla, duvarlarını çiniyle, hüsn-ü hat ile süslediğimiz gibi içini de cemaatle, gençlerle, kadınlarla doldurmalıyız.
    Ulu Cami’ler, Aladdin ve Selahattin Camileri, Valide Camileri, Burmalı, Yivli minareler, Gökmedrese, Eşrefoğlu, İsabey camileri, analar-babalar adına yaptırılan camiler kimliğimizin belgeleri, geçmişimizi geleceğe taşıyan ulu mabetlerimizdir. Bu mabetler bugün sadece İslam Dünyası’nı değil, bütün kıtaları süslemektedir. Japonya’da Tokyo Camii, Yunanistan’da Atina Camii, Amerika’da New York Camii, Fransa’da Paris Camii, Rusya’da Moskova Camii birer kültür elçisi, maneviyat büyüğü gibi önemli hizmetlere imza atmaktadır. Beş yüz yıldır camiye hasret Endülüs nihayet 10 Temmuz 1993’te Garanada camiini törenle hizmete açarak, Tanrı eviyle yüzleşmenin mutluluğunu yaşamıştır.
           Kur’an –ı Kerim bizi mescidlere, camilere sahip çıkmaya çağırıyor:’Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve sadece Allah’tan korkan kimseler iman eder.’(Tevbe 9/18) diyor. Sadece mescidleri, camileri mi koruyacağız? Cenab-ı Hak içinde Allah’ın adının anıldığı tüm mekânları kutsal ilan eder:
          “Eğer Allah’ın bazı insanları diğer bazıları ile savunması olmasaydı, içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılırdı.” Der.(hac 22/140)        Şu halde bu topraklar üzerinde yaşayan manastırlar, kiliseler, havralar, camiler, mabetler hepsi bizim mabetlerimizdir.                                Camilerim, mabetlerin oluşturduğu barış ikliminde dünya barışına doğru yol alalım. Camilerle buluşmanın asıl ruhu budur. Bu ruhu Yahya Kemal çok güzel özetler; Süleymaniye’de bayram sabahı’nda:                                    “Ulu mabet! Seni ancak bu sabah anlıyorum, ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum.”
    Camileri, mabedleri, ezanları doğru anlayarak yaşatmaya çalışalım. Camiye gelemiyorsak bile camileri korumaya çalışalım.
    Bir gün mutlaka bize lazım olacak.
    Camiler haftası mübarek olsun.

YORUMLAR

  • 0 Yorum