Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


18 Mart Şehitler Günü

03 Nisan 2018 - 13:38

Muhteşem geçmişimizin en büyük zaferlerinden biri olan ’18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutluyoruz ve şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.
   Onsekiz Mart; ‘Çanakkale Destanı’nın yazıldığı, ‘Çanakkale Geçilmez’ gerçeğinin dünyaya ilan edildiği, ölümü beklenen bir milletin yeniden dirildiği bir zaferin yıldönümüdür.
   Her ay 29 bin 291 gencimizin, her gün 976 askerimizin, her saat 40 Mehmetçiğimizin, her iki dakikada üç kahramanımızın şehit olduğu bir destanın yıldönümü.
   Metrekareye altı bin merminin düştüğü, her Mehmetçiğe üç bin kurşunun isabet ettiği, 253 bin vatan evladının toprakla buluştuğu, meleklere karıştığı, Peygamber’le kucaklaştığı, Allah’a ulaştığı bir savaşın yıldönümü.
   Tarihin ayağa kalktığı, toprağın selam durduğu, denizin kandan halı serdiği, ağaçların secdeye vardığı, düşmanların hayran kaldığı, dostların gıpta ile baktığı bir destanın yıldönümü.
   Nedir bu destan?
   18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi…
   Bugün ve bu tarih; son derece isabetli bir kararla, TBMM tarafından 03.07.2002 tarih ve 4768 sayılı kanunla ’18 Mart Şehitler Günü’ olarak kabul edilmiş ve resmi törenlerle yurt genelinde kutlanması sağlanmıştır.
   Aslında bu törenler bile az gelir bu şehitlere.
   Ne diyordu Mehmet Akif:
   “Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
   Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
   Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi…
   Bedir’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
   ‘Bu taşındır’ diyerek Kâbe’yi diksem başına;
   Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
   Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
   Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
   Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
   Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
   Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
   Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
   Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
   Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
   Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
   Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”
   Ne yaparsak yapalım vefa borcumuzu ödeyemeyiz bu şehitlere.
   Ruhları şad, makamları cennet olsun.
   Vatanı, onuru, bağımsızlığı, hukuku, insan haklarını korumak en kutsal insanlık görevidir. Kur’an-ı Kerim insanlara bu kutsal değerleri koruma sorumluluğu vermiştir. Bütün kutlu peygamberler insan haklarını korumak için gönderilmişlerdir. Bütün kutsal dinlerin ortak ülküsü insanı ve soyunu müdafaa etmektir.
   Yüce Yaratıcı, bu kutsal görevi yerine getirenleri övmüş, bu uğurda ölenlere şehit demiş, ödül olarak onlara cenneti vermiştir. Kur’an-ı Kerim bu ölümsüz gerçeği şöyle dile getirir:
   “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma; bilakis, onlar diridirler, Rableri katında ödüllendirilmektedir.”
   Rahmet Elçisi, Kutlu Nebi de:
   “Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, sonra diriltilip yine şehit olmayı, sonra diriltilip tekrar şehit olmayı ne kadar çok isterdim.” Diyerek şehitliğin kutsiyetine işaret etmiştir.
   Şehitlik bu kadar önemli, şahadet bu kadar yücedir. Bu millet şehitlerine sahip çıkmış ve ’18 Mart’ı ‘Şehitler Günü’ ilan etmiştir.
   Neden?
   Çünkü 18 Mart Çanakkale Destanı’nın ve bu destanı kanlarıyla yazan şehitlerin tarihimizde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bunu iyi anlamak ve neslimize anlatmak zorundayız.
   Çanakkale Destanı’nı kanlarıyla yazanlar bize şunu haykırıyorlardı:
   “Bizler Allah’ın Çanakkale’ye gönderdiği melekleriydik,
   Görev tamamlanınca şehitlikle ödüllendirildik.”
   Çanakkale’yi, Anadolu’yu korumak, bu uğurda şehit olmak bir ödüldü, Allah’ın ödülüydü.
   Bugün bu topraklarda özgürce yaşıyorsak ay yıldızlı bayrağımız semalarımızda nazlı nazlı dalgalanıyorsa, günde beş defa yurdumuzda ezanlar inliyorsa, bizi yücelten ibadetlerle coşuyorsak, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmaya çalışıyorsak, bunu Çanakkale Destanı’nı yazanların asil ruhlarına borçluyuz.
   “O yüce ruhun sahipleri, yepyeni bir Cumhuriyet’e kemiklerinden, bedenlerinden, kanlarından yıkılmaz bir temel yaptılar. Çünkü onlar, kendilerini öldürmeye gelenlere bile kucaklarını açıp insanlık dersi öğrettiler ve elele verip;
   ‘Ey tüm dünyanın insanları işitin: Burası Çanakkale, burası insanlığın savaşı yendiği yer!’  dediler.”
   Ve o şehitler savaşı yendiler…
   Nasıl?
   Kahraman Mehmetçiğin şefkatli kollarında huzur bulan Anzak Subayı’nın hazin görüntüsüne bir bakınız. İnsanlık, kendisini öldürmeye gelen düşmanını, yaraladıktan sonra bağrına basan başka bir askere sahip değildir. Bu tablo insan sevgisinin doruk noktası ve Türk askerinin en büyük asaletidir. Hacı Bektaş’ın, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin temsilcilerine de bu yakışır. Bu barışın, sevginin savaşı yenmesidir.
  Bu yüce asaletin bir başka örneğini Çanakkale Savaşları’nın kaderini etkileyen Mustafa Kemal’den dinleyelim:
   “Uzak memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar… Burada dost bir vatanın toprağındasınız… huzur ve sükun içinde uyuyunuz… Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız… Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır…”
   İnsanlığın savaşı yendiği sözler bunlar.
   Düşmanı dost diye kucaklamak ne büyük insanlık, ne büyük asalet Tanrım. Mustafa Kemal’in bu anlayışı artık bugün insanlığın ortak sesi olmuştur. Bu anlayış sayesinde 25 Nisan sabahının saat 04’00’ünde Arıburnu sahillerinde yapılan Şafak Ayini binlerce Anzak’ın ortak barış duasına dönüşmüştür.
  “Biz burada sadece ölen askerlerimizi değil, bize karşı kendi topraklarını savunmak için çarpışan kahraman Türk askerlerini de anıyoruz.”  diyen Yeni Zelanda’nın Bayan Cumhurbaşkanı, insanlığın bu ortak duygusunu dile getirerek Mustafa Kemal’i destekliyordu.
  Artık ne olur:
  Camilerimizden, mabetlerimizden, Şafak Ayinlerimizden yükselen nefesler ortak duamıza dönüşsün.  Bizim duamız, insanlığın duası, barış duası olsun. İnsanlığı barışa çağıran duamıza dönüşsün.  Türk Milleti’nin onurunu koruyan, savaşı barışa dönüştüren, Cumhuriyetimizin kurulmasının yolunu açan yüce Çanakkale Şehitleri’ni rahmetle anıyorum.
  Sizleri, savaşı yenen barış duasına devam etmeye çağırıyorum. 
  Mustafa Kemal’in, silah arkadaşlarının ve şehitlerimizin ruhları şad olsun.


YORUMLAR

  • 0 Yorum