Şurası bir gerçek ki halkımız özellikle fanatik olmayan, ılımlı çoğunluk bakın nelere prim veriyor, nelere prim vermiyor.
Yapılan her şeyi ama her şeyi eleştiren, beğenmeyen, herkese bağıran, çağıran, azarlayan, kendisiyle bile kavgalı kişilere prim vermiyor. Fakat kendisi gibi gördüğü namazında niyazında, orucunda, haccında, cenazesinde, hastalığında, mevlidinde, düğününde yakınında hisettiklerine teveccüh gösteriyor.
“Çevre kirleniyor, nükleer öldürüyor, termik santrallar hastalık saçıyor , HES lere geçit vermeyiz “ diyen çevreci gruplara asla pas vermiyor , onların kuru gürültü yaptıklarını düşünüyor, onları üç beş kendini bilmez , işsiz güçsüz olarak kabul ediyor, içinden kıs kıs gülüyor.
Vatandaşımız işini hep yokuşa sürenlere, bu gün git yarın gel diyenlere, kurallar böyle ne yapabilirim, karakaplı defter böyle yazıyor diyenlere asla iyi gözle bakmıyor, prim vermiyor. İşini hal hatırla veya siyasetçiyle çözenleri, para pulla beceriverenleri, “olmaz diye bir şey yok elbet bir kaçamağı vardır, bulur ayarlarız, hallederiz” diyenleri yere göğe sığdıramıyor, onları el üstünde tutuyor.
“Deprem öldürmez binalar öldürür” diyenleri çok banal ve ukala buluyor. Trafik kazalarının ve ölümlerinin azaltılabileceğini söyleyenlere gülüp geçiyor. Terörden girilemeyen sokaklar yada köyler kasabalar var diyenlere “olacak o kadar” diyebiliyor. Sevdiği kızı alamayan genç gibi “kaderim böyleymiş, ne yapabilirim” diyor.
Eylem yapan eczacılara ve doktorlara çok kızıyor. –“ Önceleri işçiler, öğrenciler, öğretmenler ve sendikalılar çok eylem yaparlardı. Şimdi de bunlar başladı. Kazandıkları yetmiyor mu? Zaten yattıkları yerden para kazanıyorlar” diyerek asla onlardan yana olamıyorlar, onlara prim vermiyorlar. Hele hele öğrenciler eylem yapınca öyle kızıyorlar, öyle kızıyorlar ki ---- “Bunlar okumaya mı gidiyorlar, eylem yapmaya mı” diye söyleniyorlar. Bir kerecik olsun acaba bu eylemciler ne istiyor diye sorgulama gereği bile duymuyorlar. Bu tür kimseleri zavallı , huzur bozucu , dış güçlerin etkisinde kalmışlar, münafıklar olarak algılıyorlar.
Maaşlara altı aydan altı aya yapılan %5 artışları çok normal karşılıyorlar. --Allah bereket versin, hiç vermeseler ne olacak? Diye de seviniyorlar. Bu maaşların kendilerinin bir emeğinin karşılığı olduğunu değil devletin onlara bir bağışı olarak düşünüyorlar olsa gerek. O nedenle maaş artışları çok az oldu diye bağıran işçi, memur ve emeklilere içinden içinden kızıyorlar.
Petrol ürünlerine yapılan artışlar, gübre ve hayvan yemi fiyatlarındaki artışlar, et fiyatlarındaki artışlar veya düşüşler, köprü geçişleri, belediye otobüs bilet fiyatları, üniversite harçları, sigara ve içkiye getirilen artışlar gayet normal karşılanıyor.”Kim olsa bunları yapacak” Olsun da kaça olursa olsun denerek teselli bulunuyor. Bu artışlarda ya da düşüşlerde yönetimlerin katkısı ve etkisi var mıdır diye kafa yormaya gerek duyulmuyor.
Sizin anlayacağınız halkımız hiçbir şeyi kafasına takmıyor. Kendisini üzmüyor . Gayet rahat ve huzurlu. Bence işte ülkemizde ve dünyada mutedil çoğunluk psikolojisi. Ne mutlu kafaya şapkadan başka bir şey takmayanlara. Siz de takmayın.
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle kalın.
YORUMLAR