Reklam
Ali Osman Kıraş

Ali Osman Kıraş


NASIL MUHTAR OLDUM?

03 Nisan 2018 - 13:38

Ülkenin birinde öğretmen sınıfta seçme ve seçilme haklarından ve şartlarından bahsediyordu. Milletvekili olmak, Cumhurbaşkanı olmak için hangi şartlar gerekir. Muhtarlık için hangi şartlar gerekir. O günkü konu oydu. Herkes cumhurbaşkanı olamazdı. O günlerde Üniversite mezunu olması gerekirdi. Ama asıl icranın başı olan başbakanlık için böyle bir şart yoktu. Her milletvekili başbakan olabilirdi. Milletvekili olmak içinde okuryazar olmak, ya da ilkokul mezunu olmak yeterliydi.  Sizin anlayacağınız dışardan ilkokulu bitirip diploması olan herkes eğer milletvekili seçilebilirse başbakan adayı sayılırdı.  Tabii yerel bazdaki belediye başkanlıkları, muhtarlıklar vb. içinde benzer şartlar yeterliydi. Bu konuda birçok bilgi veren öğretmen: “ Çocuklar; şimdi bir konuğumuz var. Daha önce bir devre muhtarlık yapmış ama ikinci kez seçilememiş. O’nun seçiliş ve seçilemeyiş öyküsünü dinleyeceğiz.” diyerek eski muhtar Abdülsamed Amca’yı içeri aldı. Tabii çocukların hepsi Abdülsamed Amca’yı tanıdıklarından Aaa…  Sesleri yükseldi. Ama öğretmen kaşıyla gözüyle susmalarını söyleyince hepsi birden sustu.  Bir iki tanesi için için kıkırdadı.—“ Bu benim dedem, bu benim amcam, dayım” sesleri hafiften duyuldu. Sonuçta burası bir köydü ve herkes birbiriyle bir şekilde akraba sayılırdı.
Abdülsamed Amca başladı anlatmaya: “Çocuklar hepinize merhaba, nasılsınız”  deyince öğrenciler bir kere daha kıkırdaştılar ama gözleri öğretmendeydi hepsinin. Öğretmen gülmüyordu ve kara kara bakıyordu. Onlarda sesi kesip dinlemeye başladılar. Çocuklar hepiniz beni tanıyorsunuz. Şimdi anlatacaklarım herkes tarafından bilinen şeyler. Köyde de bunlar çok konuşuldu. Anneleriniz babalarınız evlerde, kahvehanelerde aylardan beri bunları dedikodu şeklinde, bazen gülerek alaylı alaylı, bazen sitemkâr şekilde hep konuştular. Öğretmeninizin isteği üzerine Bir de ben sizlere anlatayım;-- Ben bu köyde oturan, ortaokul ikinci sınıftan terk, köy imamı ve öğretmenden sonra ki en tahsilli kişiyim. Çoğu köylümüz ya okuryazar değil ya da ilkokul mezunudur. Askere gitmeden önce birkaç yıl İstanbul da çalıştım. Askerliğimi de çavuş olarak yaptım. Çevremi ve olayları iyi izler ve tanırım.  Köyün tek televizyonunda akşam haberlerini kahvede herkes dinler çıt çıkmaz ama haberler bitince varsa öğretmene ya da imama onlarda yoksa bana sorarlar. Sanki ben tercümanım. Ne dedi,  ne olmuş, sen anlamışsındır diye.
Bundan 8–9 sene önce köye muhtar adayı olmaya karar verdim. Köyümüz ilçeye en uzak köylerden birisiydi. Sadece bir yolu vardı. O da stabilize bile değildi. Yağmur,  kar yağdı mı çamur olur her bir araç zor giderdi. Hele kar yağınca duruma göre 15–20 gün kapalı kalırdı. Köylünün geçim kaynağı dardı. Başka il ve ilçelere zeytine, pirince, soğana vb giderler yarı aç yarı tok aylarca köye gelemezlerdi. O arada sizin gibi bebelerde okullarından kalır, eylül, ekim ve nisan mayıs aylarında okulumuzda pek az bebemiz olurdu. Bence eğitim çok önemliydi. Eğer muhtar olursam ilk yapacağım iş bu köyün yollarını diğer komşu köylere ve ilçelere bağlamak, bağlatmak olacak ondan sonra da kooperatif kurdurup, iyi cins inek ve hayvanlar temin ederek köyden başka yerlere çalışmaya gidişi önleyecektim.  Köyümüz yollarının birisi kapansa öteki açık kalabilecek, fabrikaya her gün gidip gelebilecek bir servisimiz bile olabilir, köylümüzde kendi hayvanlarıyla geçimini sağlayabilecekti. Ben bunları yapabilmek için muhtar olmalıydım. Her türlü devlet dairesine derdimi anlatabilmeliydim. Köyde muhtar olmak için yapılabilecek bir şey vardı. Köylünün oyunu almak… Gerçi herkes Abdülsamed çok iyi çocuk, akıllı çocuk, iş yapar diyordu ama oy vermeye gelince acaba oy verirler miydi? Fikrimi köyün ileri gelenlerinden birkaç kişiye açtım. Cevaplar olumluydu ama hep soru işareti ile bitiyordu. Genelde şöyle de bir şey kulağıma üfleniyordu. --“Bizim köyde raconu imam Seyit Efendi keser”  Düşündüm taşındım daha seçimlere 6 aydan fazla vardı. Camiye genellikle Cuma ve Bayram namazlarında uğrayan Abdülsamed Amcanız artık vakit namazlarını da fırsat buldukça camide kılmaya karar verdi. Hem de hocanın hemen arkasına durmaya gayret ediyordum. Seçim zamanı geldi. Bir hafta önce adaylığımı açıkladım. Hakikaten köylünün ileri gelenleri İmam Seyit Efendiye gidip danışmışlar. Tabiî ki bu arada iki muhtar adayı daha var. Seyit Efendi Şöyle demiş:--Bu Abdülsamed iyi, akıllı, genç çocuk. Artık caminin yolunu da iyice öğrendi. Namazını bırakmamaya çalışıyor.  Bunu seçersek köyümüz kazanır. Tabii çocuklar bunlar köyde konuşulanlar ben şahsen konunun ayrıntılarını araştırmış değilim. İşte o gün seçimi kazanıp, hem de açık ara kazanıp muhtar olduk.  Muhtar olunca çoook çalıştık, dediklerimizi bir bir yaptık. Köyümüzü diğer iki üç köye bağlayan yolları yaptırdık, yolları stabilize hale getirdik, Köye elektrik getirttik. İyi cins süt ırkı ve et ırkı hayvancılığa köylüyü teşvik ettik. Ama bu arada namazları camide kılmayı bayağı ihmal etmişiz.  Bir sonraki seçimde imam Seyit Hoca bizim için –Olmaaaz, geçen defa beni kandırmış O, seçime üç beş gün kala yine camide görünmeye başladı ama bence Abdülsamed’i seçmeyelim bu sefer. Çok güzel işler de yaptı ama Geçti Bor ‘un pazarı… Demiş.  Bizde böylece seçimi kaybettik. Doğrumudur eğrimidir bilmem. İşte çocuklar böyle. Doğrusuyla  eğrisiyle bir yaşanmış  öykü..Neymiş, muhtar  olmak için  ne gerekliymiş…… Böyle olmasında da bir hayır vardır diyelim ve öğretmeninize teşekkür ederek izin isteyelim. Hoşçakalın.
       
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle kalın.


YORUMLAR

  • 0 Yorum