Yıllar önce –yaklaşık 20 yıl- öğretmen sendikalarının düzenlediği viziteye çıkma eylemine katılmaktan mahkeme huzuruna çıkarılmıştım. Ki o günlerde başbakan ve başbakan yardımcıları bu eyleme katılanları haklı bulduklarını, kefil olduklarını, asla cezalandırılmayacaklarını, öğretmenlerin demokratik haklarını kullandıklarını söyledikleri halde yine de mahkemeye çağrılmıştık. Tüm Cumhuriyet savcıları öğretmenler hakkında suç duyurusunda bulunmuş olacaklar ki böylece ömrümde ilk defa hakim karşısına çıkmıştım. Aynı okulda birlikte çalıştığımız bir öğretmen arkadaşla beraber ifade vermeye gitmiştik. Mübaşir öyle bir anons yaptı ki tüylerim diken diken oldu. Sanki büyük bir cinayet işlemiştim. Duruşma salonuna alındık. Öğretmen arkadaş ifade verirken ben de dinleyici pozisyonunda , Nasılsa ellerimi arkaya bağlamış, hakimi izliyor ve sıranın bana gelmesini bekliyorum. Önce hakim seslendi: “indir ellerini” sanki anlamamışım, hışımla mübaşir yanıma gelip koluma sertçe vurdu. “indir ellerini” Aman yarabbim. Ne büyük suç işlemişim. Şaştım kaldım. “Devlet-i alimiz sağolsun. Azarlanmak ne kötü şeymiş. Bir daha öğrencilerimi hiç azarlamayacağım” dedim.
Gerçi yukarıda anlattığım olaydan yıllar sonra yine bir olay için mahkemeye gittiğimde zanlı olayları anlatırken öyle yalan yanlış şeyler söylüyordu ki söylediklerinin şikayet konusu ile hiç ilgisi yoktu. Gayri ihtiyari gülmüşüm, gülümsemişim. Duruşma hakimimiz , üstelik bayan hakim; --Hocam ne var gülecek, deminden beri gülüyorsun diye azarlayınca, zanlıyı göstererek; -- Olayla alakasız ve gereksiz öyle şeyler anlatıyor ve hiçbiri doğru değil onun için gülüyorum deyince ---Çık dışarı burası gülünecek yer değil deyip beni azarladı ve dışarı çıkardı. İfade sıramı dışarıda beklemiştim.
O zaman anladım ki mahkeme salonunda ---eller arkaya bağlanmazmış, mahkeme salonunda gülünmezmiş. Bizde öğretmen olmuşuz ama bunları öğrenememişiz.
Geçen gün gazetelerden birisinde Eski Birinci Ordu komutanı Ç.D ‘a duruşması sırasında hakimin yaptığı uyarıyı okuyunca yukarıdaki anılarımı hatırladım. Bakın komutanı yargılayan mahkemenin başkanı Hakim Ö.D. ne demiş.: “Kafanı sallama yoksa dışarı atarım” Koskoca eski Birinci Ordu komutanı ne yapsın, herhalde gülümsemek zorunda kalmıştır. Buradan şu sonucu çıkardım. Mahkemede kafa sallamak da yok. Demek ki yasak. İnsanın başına gelmeden bazı şeyleri öğrenmesi zor oluyor. En iyi öğrenme yaparak yaşayarak öğrenmekmiş. Komutanım mahkemede nasıl durulurmuş öğrenmiştir artık.
Allah kimseyi mahkemelere düşürmesin. Allah eksikliğini de göstermesin. Güçlünün adaleti, güçlünün hukuku zalim olur, adil olmaz. Hikayeyi bilirsiniz: Aslan, kurt, çakal ve tilki ormanda ava çıkmışlar. Kocaman bir geyik yakalayınca aslan kurda –haydi paylaştır bakalım demiş. Kurt şöyle bakmış dört kişiler. Tam dörde bölmüş. Herkese birer parça verince aslanın bir pençesiyle yere serilmiş. .Bu defa paylaştırma görevi tilkiye verilmiş. Tilki etrafını şöyle bir süzdükten sonra bir parçayı alıp aslanın önüne koymuş.--- Bu kralımızın sabah kahvaltısı içindir, bir parçasını daha alıp yine aslanın önüne koymuş.Bu da öğle yemeği olsuuunn, diğeri de akşam yemeği içindir diyerek üçüncü parçayı da aslana vermiş. Bu paylaşımı çok beğenen aslan ---heyyy tilki sen bu işi nereden öğrendin deyince Tilki:YERDE YATAN KURTTAN demiş. İşte böyle.
Adalet özellikle şefkatli, tarafsız, adil, birey öncelikli, insanı baz alan adalet bir gün herkese lazım olabilir.. Bu adalet komşumuzun kızının adı olmasın.
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle kalın.
YORUMLAR