Düşüncelerimiz zamana, mekana, şartlara göre değişmektedir. Dün çözüm olarak uyguladığımız bir olay için yıllar sonra hayıflandığımız çok olur. Keşke şöyle farklı yapsaydım deriz. O nedenle birçoğumuzun hayatında bir çok KEŞKELER vardır. Hayatımızdaki bu keşkeler yüzünden kendimize kızdığımız, kendimizi aptal yerine koyduğumuz anlar olmuştur. Ama hepimiz biliyoruz ki hayatın provası yoktur. Her şey bir kere yaşanır ve biter. Bu arada yaşam mücadelesi öyle çetin geçer ki birçok ders alınacak olay en yakınımıza geldiği halde fark edilmez, önemsenmez bize uğramayacakmış gibi yaşantıya devam edilir. Sanki o olay, o kötülük, o felaket hep uzağımızda olacakmış, hiç bize ulaşamazmış gibi pervasız oluruz. Ondan sonra yine KEŞKELERİMİZ başlar.
İşte size birkaç örnek versem ne dersiniz?
Bir yakınınızın veya tanıdığınızın, dostunuzun ölümü nedeniyle cenazesine katılıyorsunuz. Namazınızı kılıp defin işi bittikten sonra tekrar dünya işine gömülüyorsunuz. Ölüm aklınızdan çıkıveriyor. Ölümün size de uğrayabileceği hiç aklınıza gelmiyor. Gençliğinize güveniyor olsanız gerek.
Vanda, Yalovada vb. deprem oluyor. Binlerce insan, çoluk, çocuk ölüyor. Binalar, araçlar yerle bir oluyor. Birkaç ah, vah ama yine de olay size çok uzak. Aklınıza bile gelmiyor sizin de depremzede olabileceğiniz. Gelse bile 2. günü unutuveriyorsunuz.
Komşu amcanız veya tanıdık bir yengeniz kanser olmuş, felç geçirmiş diye duyuyorsunuz. Belki bir kerecik hasta ziyaretine gidiyorsunuz. Ama hiç aklınızdan bile geçirmiyorsunuz bu derdin eşinizi, çocuğunuzu veya sizi de esir alabileceğini.
Falancanın oğlu ile gelini hiç geçinemiyormuş, bir celsede boşanmışlar diye duyuyorsunuz. Birkaç ah vah, birkaç suçlama ile işi savuşturuyorsunuz. Asla kendi oğlunuzun veya kızınızın da benzer bir geçimsizlikle boğuşabileceğini asla kendinize ve ailenize konduramıyorsunuz.
Fabrikadan, maden ocaklarından, iş yerlerinden her gün birçok insan işinden atılıyor, işini kaybediyor, siz duymak bile istemiyorsunuz. Grev oluyor, direniş oluyor, cop, biber gazı yeniyor, tınmıyorsunuz bile. Sıranın asla size geleceğini hayal bile etmiyorsunuz. Böyle bir şey yokmuş gibi davranıyorsunuz.
Trafik kazalarında, iş kazalarında birçok insan sakatlanma ve ölümle baş başa kalıyor. O kadar lakayt kalıyoruz, o kadar boş boş bakıp vurdumduymaz oluyoruz ki sanki bize hiç uğramazmış gibi yapıyoruz.
Mahallenizden, komşularınızdan birilerinin oğlu , kızı iş arıyor, aylarca bulamıyor. Devlet memuru olmak istiyor. Sınavlara giriyor, ya yazılı da ya mülakatta eleniyor. Milletvekili bul, torpil ara, cemaata git, partiye uğra diyorlar, uğruyorsun, gidiyorsun yine olmuyor. Kartvizitinin az geldiğini duyuyorsun. Yukarıda söylediklerimiz gibi yine umurunda olmuyor. Çünkü o anda iş arayan bir oğlun ya da kızın yok.
Fakat hayat öyle acımasız ki ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Önlem almamız, duyarlı olmamız gerekmez mi? Saldım çayıra mevlam kayıra diyerek diğerlerini görmezden, duymazdan, bilmezden gelerek kendimizi, psikolojimizi mi rahatlatıyoruz? İki dönüm bostan, yan gel oğlum Osman misali bir nevi devekuşu taklidi mi yapıyoruz? Kazalarla, hastalıklarla, haksızlıklarla yüzleşince de ah vah ediyor hatta isyan ediyoruz. Ondan sonra da hayatımız KEŞKELERLE dolu oluyor. Bu acaba Psikolojik bir rahatlık mı? Her şeyi daha çok aklımıza getirmeyerek bir kaçış mı? İnsanın doğasında mı var? Ne dersiniz?
Daha az keşkeleriniz olması dileğiyle.
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle kalın.
05/02/2015
Ali Osman KIRAŞ
YORUMLAR