Reklam
Sibel Atam

Sibel Atam


Anda Kalmak

16 Ağustos 2018 - 14:29 - Güncelleme: 16 Ağustos 2018 - 23:15

Beynimiz doğduğumuz günden bu yana gördüklerini, duyduklarını, kokladıklarını, hissettiklerini; yani tüm deneyimlediklerini günün 24 saati hiç aksamadan kayıt altına alan dev bir bilgisayar gibidir. Belli bir zaman sonra bu, insan beyninde yük teşkil etmeye başlar. Orta yaşlara geldiğimizde geçmişte yaşanan acı ve tatlı olaylar, yaşam koşulları ve çevre faktörü de bizi, hayata bakışımızı değiştirmiş olur. O çocuksu saflığımızı kaybettiğimiz, yaşadıklarımızla neden-sonuç ilişkisi kurup türlü hayat dersleri çıkararak her şeye temkinli yaklaştığımız ama daha önümüzde alınacak pek çok dersin olduğu bir döneme gireriz. Bu dönemde yapılan hatalar çocukluğumuzdakinin aksine telafisi mümkün olmayan ya da derin yaralar açan sonuçlara neden olabilir ve bunun yükünü taşımak insana çok ağır gelmeye başlar. Bir de çocukluğunuzdan kalan birtakım travmalarınız varsa, umutsuzluğa kapılmanız işten bile değildir. Bu noktada en sık yapılan hata da geçmişte yaşamaktır.

Usul usul akan bir dere ve derede yüzen bir ördek hayal edin. Dere zamanın akışı içerisindeki hayatınızdır, ördek de siz. Derenin akmasını durduramayacağınız gibi hızlandıramazsınız da. Aşağıya inerken ivme kazanır, yukarı doğru meyil varsa akışı iyice zorlaşır (Aynı hayatta yükselmenin hep zor, düşüşün de hep ani ve çok kolay olması gibi). Aslına bakarsanız genel kanının aksine yön de veremezsiniz; çabalarsanız belki biraz sığlıktan gidersiniz, belki biraz derinden. Ama sonuç olarak dere sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeye mecbursunuz. Bazen dere kollara ayrılır, işte ancak o zaman ne taraftan gideceğinize karar verebilirsiniz, böylece hayatınıza da yeni bir yön vermiş olursunuz. Hayatınızın sizin şahsınıza münhasır bir gidişatı ve dönemeçleri vardır. Ördek usul usul akan derede dalıp çıkarak beslenir, biraz havalanıp uçarak eğlenir, sağa ya da sola meyleder, hızlı veya yavaş yüzer. Ya da karaya çıkıp kasten dereyi terk ederek oradaki hayatından vazgeçer…

Bu şirin ördeğe içi kumla dolu küçük bir sırt çantası taktığımızı farz edelim. Dalıp çıkmayı, arada sırada havalanıp eğlenmeyi bırakın; su geçirmez tüylerine, perdeli ayaklarına rağmen batmaya başlar. Başına gelecekleri düşündükçe panikle çırpınır ve bu daha da batmasına neden olmaktan başka bir işe yaramaz. Sırtından o çantayı atmadıkça kurtulamayacak, o derede yüzmeye devam edemeyecektir.

Biz de hayat yolumuzda sırtımızda içi pişmanlık, suçluluk, keder, öfke ve sızlanmayla dolu ağır bir çantayla yürümeye çalışıyoruz. Bu da yetmiyor; bir de sürekli yarını düşünerek yüreğimizi endişe, korku, huzursuzluk, gerginlik ve stresle dolduruyoruz. Elbette yapamıyoruz. Çünkü hem sırtımız kambur, hem yüreğimiz şişmiş. Tökezliyoruz, yalpalıyoruz, düşüyoruz… Bugünün güzelliğini, hafifliğini, neşesini, özgürlüğünü yaşayamıyoruz. Öyle ağır bir yükün altındayız ki gözümüz bugünün getirdiği güzelliklerle fırsatları görmüyor bile. Tren kaçıyor, bizim haberimiz olmuyor.

Bebekleri, değişken ruh hallerini ve ağlarken gülmeye, gülerken de ağlamaya başlamalarını bir düşünün. Geçmişleri olmadığı için sırtlarında yükleri de olmaz. Gelecek kaygıları da yoktur onların. Hatta bir dakika sonrasını bile düşünmezler. Gerek de yoktur zaten. Yaşadıkları anın sadece o andan ibaret olduğunu içgüdüsel olarak bilirler. Günün getirdiklerini tam manasıyla yaşarlar: Gülerler, oynarlar, korkarlar, ağlarlar, bağırırlar… Ama bunların hiçbirini yarına taşımazlar. Hepsi o anda kalır.

Bebeklerden biraz ilham almalı, diye düşünüyorum. Haydi, atalım sırtımızdan geçmişin yükünü. Haydi, bırakalım bir kenara gelecek kaygılarını. Olmuşla ölmüşün çaresi olmaz der büyüklerimiz. Geçmiş, adı üstünde artık geçmişte kalmıştır. Her ne acı yaşadınızsa, kalbiniz nasıl kırıldıysa, umutlarınız nasıl söndüyse; artık geride kaldı. Onlar için yapabileceğiniz hiçbir şey yok, derenin akışını tersine çeviremez; yaşananları değiştiremezsiniz. Geçmişten gelen bir sorunun bugün ya da yarın bir çözümü varsa, endişelenmeye gerek yoktur. Hiçbir şekilde çözümü yoksa, o zaman yine endişelenmeye gerek yoktur.” 

Gelecek henüz yaşanmamıştır; derenin ne zaman hangi kollara ayrılacağını bilemezsiniz. Gelecekte deredeki konumunuz bugünküyle aynı nokta olmayacaktır. O yüzden içinde bulunduğunuz anda bilemeyeceğiniz koşullar için üzülmenin de bir anlamı yoktur. Ancak görünen köyün kılavuz istemeyeceği durumlar da vardır. Bir sonucun yaşanacağına kesin gözüyle bakıyor ve kaygılanıyorsanız, bugünden önlem almaya çalışmaktan başka yapacak bir şey yoktur ve bu sayede kaygılarınız da biraz olsun azalacaktır.

Yüklerinizden bir an önce kurtularak anda kalmanız dileğiyle…

YORUMLAR

  • 0 Yorum
    Reklamı Geç