Reklam
Kadir Kenar

Kadir Kenar


Ufka Açılan Bir

03 Nisan 2018 - 13:38

Adı Cumhuriyet ile ve de Cumhuriyet Gazetesiyle özdeşleşen İlhan Selçuk yaşama veda etti. 85 yıllık ömrünü ulu bir çınar gibi yazılarıyla süsleyen İlhan Selçuk'un önünde saygıyla eğliyoruz.

1925′te, Aydın’da doğan İlhan Selçuk, subay bir babanın çocuğu olarak ailesiyle karış karış Anadolu’yu gezdi. 1950′de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren İlhan Selçuk, avukatlık, matbaacılık, dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü gibi birçok iş yaptı. Avukatlık eğitimi almasına rağmen, İlhan Selçuk’un yazı tutkusu daha ağır bastı. İlk yazılarına 1952 yılında ağabeyi Turhan Selçuk’la birlikte çıkardığı “41,5″ adlı mizah dergisinde başladı. Ardından muhalif yaklaşımı ile ses getiren Dolmuş dergisi geldi.
Askerlikten sonra, Akşam Gazetesi’nde yazmaya başladı, ardından Vatan Gazetesi’ne geçti. 1963 yılında, tanınmaya başladığı dönemde, Nadir Nadi’nin teklifini kabul etti ve ismiyle özdeşleşecek Cumhuriyet Gazetesi’ne yazar oldu. Aynı dönemde Yön Dergisi’nde de yazıları yayınlanıyordu. Yön dergisinin kapatılmasının ardından İlhan Selçuk yazılarına Devrim Dergisi’nde devam etti. İlhan Selçuk yazılarında Cumhuriyet devriminin savunuculuğunu yapıyor, çok partili rejime karşı tereddütlü bir yaklaşım sergiliyordu.
12 Mart 1971′de askerlerin verdiği muhtıra sonrası İlhan Selçuk, asker-aydın ittifakından oluşan ve Türkiye’de rejimi değiştirmek amacıyla kurulan başka bir örgütlenme içinde olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı.
İlhan Selçuk, sol hareketin simge isimleri İlhami Soysal ve Doğan Avcıoğlu’nun da tutulduğu dönemin sorgu merkezi Ziverbey Köşküne götürüldü.
Ziverbey Köşkü’nde işkence gören İlhan Selçuk, ifadesinde akrostiş yöntemiyle işkence altında olduğunu yazdı. Mahkemedeki savunmasında akrostiş yöntemini açıkladı, ifadesinin işkence altında alındığını kanıtladı ve beraat etti.
Selçuk daha sonra, Ziverbey Köşkü adında bir kitap yazarak, yaşadığı işkenceyi şöyle anlattı:
“Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştırıldığını duyumsuyordum. Öyle bir an geldi ki, bacaklarımı kıpırdatamaz oldum. Bir yağ mı sıvı mı sürüyorlardı tabanlarıma sonra sopa inip kalkmaya başladı. Kendimi acıya katlanabilir sanırdım. Ancak falakanın verdiği acı hiçbir acıyla kıyaslanamaz. Taa kemiklerine işleyen bir acı duyuyor insan. Başlangıçta bağırmamak için kendimi tutuyor, dişlerimi sıkıyordum. Ama sonra kendimi bıraktım; çünkü ne kadar çabalarsan çabala sesine gem vuramıyorsun. Önce hırıltı başlıyor, ardından feryada dönüşüyor, Olayın bir de ruhsal yanı var ki, bedensel acının üstüne biniyor. Kendini aşağılanmış olarak görüyorsun.”
12 Eylül darbesini ise gözaltına alınmadan atlattı. Ancak yazıları yüzünden hakkında birçok dava açıldı. Davalar gazetecilik yaşamının bir parçası haline geldi.
Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındı
İlhan Selçuk, 21 Mart 2008 günü saat sabah 04:30 sıralarında Ergenekon davası operasyonları kapsamında, gözaltına alındı. Selçuk’la birlikte gözaltına alınanlar arasında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk ve gazeteci Adnan Akfırat da bulunmaktaydı.
Kalp krizi geçirdi
İlhan Selçuk, 22 Mart’ı 23 Mart 2008′e bağlayan gece, yurtdışına çıkışına yasak konarak saat 01:30 sularında serbest bırakıldı. Usta yazar, serbest kaldıktan bir hafta sonra kalp krizi geçirdi.
Rahatsızlığı sebebiyle ameliyat olan Selçuk’un, ameliyattan sonra sağlık durumu tam olarak düzelmedi. 2009 yılının ağustos ayında tekrar hastaneye kaldırıldı. Kısmi felç teşhisi konulan Selçuk, yoğun bakım ünitesine alındı.
İlhan Selçuk’un hastanede tedavi gördüğü 11 Mart 2010 tarihinde ağabeyi Turhan Selçuk vefat etti. Sağlık durumu giderek kötüye giden İlhan Selçuk’tan ağabeyinin ölümü saklandı.
Ünlü yazar, 21 Haziran’da öğle saatlerinde yaşamını yitirdi.

Yaşama tutunmak ve yaşamak!

Ardı ardına şehit haberleri geliyor. Yaşamının baharındaki evlatlarımız can veriyor. Herkes ağlıyor. Bu ülkeyi yönetenler ise bağırıyor. Yönetenlere muhalefet edenler de bağırıyor. Ağlayan herkes, bağıranların sesini duyuyor. Bağıranlardan birisi, ağlayanları göstermeyin, hainler seviniyor diyor. Kendi ülkesinde, kendi toprağında; mehmetçiğe güvenenler, çömelip terörü nasıl hallederiz diye ufka bakıyor!
Amerika’nın istihbaratını bekliyor. Heronların görüşüne güveniyor. Amma dönüp içeride ağlayanlara bakmıyor. Yaşama tutunmaya çalışan bir ülke artık Türkiye. Aç, işsiz, gazi, şehit bir toplum var artık bu coğrafyada. Yüzyıllarca savaşmış Türk insanı, yine kan kusuyor. Vatan sağolsun diyebiliyor.
Düşünen beyinler, gören gözler için yaşama tutunmak ve yaşamak zor ülkemizde. Uzun uzun bunları yazmayacağım şimdi. Çanakkale'deyiz. Dünya harikası bir toprak parçası üzerinde yaşıyoruz. Birbirimiz tanıyoruz. Birbirimizi seviyoruz. Kin, öfke yok bu coğrafyada. Ama Türkiye'ye bakarak üzülüyoruz bizde. Ülkemiz insanın yaşadığı acılar büyüyor.
Öte yandan Türkiye'nin aydınları gidiyor bir bir. İşte bir Pencere daha kapandı. Yerine gelir mi bir İlhan Selçuk daha diye düşünüyoruz. Nerede yetişir İlhan Selçuk ile? Nerede çoğalır? Nasıl çoğalır? Bunları düşünüyoruz; üzülüyoruz. Sancılı bir dönüşüm yaşayan ülkemizde giderek azalıyoruz.


YORUMLAR

  • 0 Yorum