Reklam
Kadir Kenar

Kadir Kenar


Masaların Önü ve Arkası

03 Nisan 2018 - 13:38

Geçen hafta yazdığım, ‘Bana masanı söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’ yazısı bir hayli ilgi çekti. Onun için de bu haftada masalarla ilgili detaylara devam edeyim dedim. Geçen haftaki yazıda detay olarak vermem gereken önemli yemeklerden birini atlamışım. Önce onu sunayım.

Çanakkale’nin yıllardır en önemli yemeklerinden birisi Kale grubunun, yani İbrahim Bodur’un verdiği yemeklerdir. Bu yemeklerde yine ÇASİAD’ın, ÇTSO’nun yemekleri gibi 300 civarında misafiri ağırlar. Yalnız bu yemekler Kolin Hotel’de gerçekleşmediği için oturuş biçimi biraz farklıdır. Yuvarlık masalar bulunmaz. ÇASİAD’ın protokol masasının benzeri tek yönlü bir uzunlukta geniş bir masaya diklemesine oluşturulan 7 sıradan oluşur. Salona tam hakim protokol masasının ortasında İbrahim Bodur ve mülki erkan yer alır. Yanları doğru sağlı sollu diğer kalburüstü efrat dizilir. Diklemesine oluşturulan yedi sıranın baş taraflarına ise İbrahim Bodur’u yakından görmek istiyenler doldurur. Benim de yaklaşık yedi sekiz yıldır takip ettiğim bu yemeklerde çok anlamlı anlar yaşanır. Ayak üstü bile olsa kulağa fısıldanan iki çift söz bir çok kapıyı açar; bir çok bürokratta yıllardır hiçbir işe yaramadan oturdukları o koltukları, Çan’da sergiledikleri performansla korumaktadırlar. Bunu açıkça söylemekte yarar var. Allahın bildiğini kuldan saklayacak değiliz ya!

Evet geçen hafta bu detayı unutmuştuk. Böylece bir eksikliği gidermiş olduk. Şimdi gelelim ana konuya. Türkiye’nin, dolayısıyla ilimizin de can damarı konumundaki inşaat sektörünün son bir ay içinde yaşadığı travmadan haberiniz vardır. Demir fiyatları inanılmaz bir yükselişle 1800’ü geçmiş durumda. Sektörün tüm dengelerini alt üst eden bir fiyatla karşı karşıyayız. Bu durumun yansımalarını bile alacak güçte olmayan inşaat sektörü durmuş vaziyette. Masanın arkasında oturan İÇDAŞ gibi firmalarımızın keyfi yerinde olabilir; ihracat ağırlıklı büyüyen bu fiyatlar yerli tüketiciyi yerine mıhlamış, kıpırdayamaz hale getirmiş durumda. Mesela geçen ay 960 konutluk TOKİ ihalesini alan firmanın, bir ayda sadece demirden aldığı darbe tam 3 trilyon lira. Eğer müteahhit firma hesaplarını iyi yapmamışsa yandı keten helva! Yine eğer taahhütlü iş yapıyorsanız kimse gözünüzün yaşına bakmaz. Bu fiyata demiri alır, işi yaparsınız. Sonuç olarak da tabi batarsınız. Bakın bugün ikinci üretim tesisini açarak yıllık 6 milyon ton kapasiteye çıkan AKÇANSA’nın ocak ayına kadarki tüm malları şimdiden satılmış durumda. Hem de iç pazardan 20 dolar daha yüksek bir fiyatla Rusya ihracat yapıyor. Demirdeki durumun aynısı yani. Türk müteahitinin üretim ve rekabet şansının giderek yok olduğu bir döneme girmiş vaziyetteyiz.
Peki ne olacak? Bu duruma ayak uydursanız bile, gelecek için ne yapabilirsiniz. İşte Türkiye’yi yönetenlerin esas çözmesi gereken sorun bu. Ne türban, ne anayasa, ne baba yasa!
Masaların arkası ve önü işte böyle!...

Kardeş kent; Vatan yahut silistre..

Geçen hafta İl Genel Meclisi’nde, valilikler düzeyinde de başlayan ‘kardeş kent’ olmakla ilgili bir oylama vardı. Çanakkale ile Bulgaristan’ın Silistre kenti kardeş kent olarak kabul edildi. Konuyla ilgili bilgiyi AKP’li üye Nurkan Şanda verirken, Silistre ismini bir yerden hatırladığımı hissetmiştim. Sonra jeton düştü; Silistre Namık Kemal’in yazdığı bir tiyatro oyunuyla adını duyurmuştu. Şanda, Silistre ile ilgili bilgi verirken, tarihte buraya ‘kendi kendine idare eden şehir’ dendiğini hatırlattı. Yine ilin özelliklerini sayarken, mezarlıklarının ve seramiğinin ünlü olduğunu, bir de kıvırcık başlı pelikanlarının olduğunu. 48 bin Türk’ün yaşadığı bu kentle Çanakkale’nin ne kadar benzer olduğunu sanırım anlamışsınızdır. Neyse daha geniş yazıyı buraya yapacağımız ziyaret sonrasını bırakalım. Ama çok ses getiren tiyatro oyununu da bir hatırlayın. Namık Kemal bu ilk piyesiyle vatanperverlik ve kahramanlik duygularından işe başlamıştır. Halkta bu duyguları harekete geçirmek isteyen bu dram, 1853 Türk-Rus Savası'nda gönüllü olarak cepheye giden sevgilisinin ardından, cephede O'nunla beraber bulunmak ve onunla aynı kaderi paylaşmak için asker kıyafetine girip, Silistre mudafasına iştirak eden genç bir kiz ile genç bir adamın aşkı etrafında gelişerek, Türk askerinin vatan uğruna gösterdiği fedakarlığı canlandırır.İçindeki vatanı şiir ve hitabetler ile devrinde muazzam bir heyecan yaratan bu eser Türk Tiyatrosu'nu bulunduğu seviyeden çok ileri götürmüştür. Piyes mevzuundaki basitliğe rağmen çok sevilmiş, Avrupa'da alaka uyandırmış, temsilinden uç yıl bile geçmeden Rusça'ya, daha sonra da başka dillere tercüme edilmiştir.Kemal'in en fazla munakaşa ve eleştiriye maruz kalmış piyesi budur. Vatan Yahut Silistre, Namık Kemal'in sağlığında sahnelenişini gördüğü tek oyundur.Kemal'in kişiliği ve tiyatro tarihi açısından önemlidir.Namık Kemal'in Magusa'ya sürülmesine sebep, bu oyunun oynatılmasıdır.Doğurduğu ilgi dolayısıyla, tiyatro eseri yazmak hevesini uyandırmıştır

<b>
Karne</b>

<b>Hüseyin YALMAN
ÇASİAD Başkanı</b>

Miller entegre tesislerinin açılışında yaptığı konuşmada, sanayici ve işadamları derneği başkanı olarak değil de; sanki işletme bölümü öğretmeni gibi bir konuşma yaptığı için <b>4</b>

<b>Orhan KIRLI
Vali</b>

Almanya ve değişik Avrupa ülkelerinde koğuşturmalara uğrayan ve hakkında çeşitli yolsuzluk iddiaları bulunan Deniz Feneri Derneği’nin iki haftalık yardım dağıtımı için tuttuğu dükkanın açılışına – iki haftalığına tutulan bir yer- duygularına hakim olamayarak katıldığı ve şaşkınlık yarattığı için <b>3</b>

<b>Hamza YILDIZ
Emekli öğretmen</b>

Çan’da ve Çanakkale’de Ülkücü hareketin ve MHP’nin uzun yıllar bayrağını taşımış bir kişi olarak; verdiği son kararla ve de yaşam tarzıyla siyasette onurlu olmanın ne demek olduğunu çok güzel bir şekilde yaşam tarzıyla izah ettiği için <b>10</b>

<b>Ali SÜRÜCÜ
Çanakkale Sosyal Güvenlik Kurumu il Müdürü</b>

İnsanların çocuklarının geleceğiyle ilgili olarak duyduğu endişeyle olur olmaz bir şekilde yapılan sigortaların işe yaramayacağını; kanunsuz olacağını ve de bin YTL’yi bulan cezalarla karşılaşacaklarını açıklamasını biraz geç yaptığı için <b>3</b>

<u>Karnenin sözü</u>

İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, çok parlak ışıkta da.

Montaigne

<u>Şiirimiz</u>

El öpmekle dudaklar kirlenmezmiş demişler
Ya vicdan ile gurur: bunlara ne demeli?
Ey tevazuyu sembol eden eski terbiye
Nerde bulalım senin öptüğün temiz eli.

Ziya ÇİÇEK

<i>[email protected]</i>


YORUMLAR

  • 0 Yorum