Reklam

Paşa'ya Suikast Yapıldı

Paşa'ya Suikast Yapıldı
01 Mayıs 2013 - 21:11

Ailece derin bir üzüntü içerisindeyiz. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Yemeden içmeden kesildik. Paşa hazretlerine dış mihraklar tarafından umulmadık bir anda suikast düzenlendi.

Ve paşa hazretleri bu suikast sonucu hayata veda etti. Naaşı sessizce Yenice'de toprağa verildi. Ama Paşa'nın kanı yerde kalmayacak. Paşa ya bu menfur saldırıyı düzenleyenler bunun bedelini ödeyecekler.

 Önce bütün Çanakkale'ye teşhir edilecek sonra da Yüce Türk adaletine hesap verecekler.

 “Vur de vuralım! Öl de ölelim “ öfkesine asla kapılmayacağız.

 Akil insanlardan falan da medet ummayacağız.

 Çözüm adı altında asla barış masasına oturmayacağız.

 Bu konuda ailece kesin kararlıyız.

 Paşa'ya uzanan ellerin cezasını adaletin kesilmesini sabırla bekleyeceğiz.

 Bize kalan sadece “Toprağın bol olsun Paşam!”deyip bağrımıza taş basmak. Paşa'nın hayratını yaşatmak. Seviyesini yüreğimizden eksik etmemek.

 Paşa'yı sanırım tanıyorsunuz.”Paşa hazretleri” yazısından hatırlayacaksınız.

 Bu Paşa hayatımıza girdi, her şey değişti. Ne monotonluk kaldı, ne kavga ne can sıkıntısı. Her derde deva oldu sanki kerata. Paşa kim mi?

 Hani şu bizim oğlanın kız arkadaşına hediye olarak alıp bakımını üzerimize yıktığı köpek yavrusu. Bıdık bir terrier…

 Ağır bir by-pass ameliyatının ardından eve geldiğim gün getirdi bu Paşa'yı Alperen.

 Aman Allah'ım! Bu ne güzellik! Bembeyaz tüyleri, yumuk yumuk gözleri, iki-üç adım atıp uyuyuveren masumluğu…

 Sadece sırtüstü yatabiliyorum. Salondaki televizyon karşısında, pencere yanındaki çekyatta mahkûmum.

 O uzun ve bitmeyecekmiş gibi gelen yalnızlığıma kendiliğinden giriverdi Paşa.

 Önce ayak dibime kıvrılıp yatmaya başladı. Sonraları koltuk altıma sokulup göğsüme uzanarak benimle göz göze gelip başını okşatarak uyumaya başladı. Tuhaftır, ameliyat ağrılarına rağmen onunla ben de uyumaya başladım. Uyanınca boynumu yalayarak beni de uyandırmaya başladı.

 Aşıları yapıldı, kimlik karnesi çıkarıldı.

 Hanımın peşinden bütün odaları dolaşması, yemeğini yedikten sonra çamaşır selesinden yatağına yatışı, battaniyesini ağzıyla üzerine çekişi, kapı tıkırtısına kulaklarını dikişi, merdivenlerdeki ayak seslerine havlayışı… Paşa artık ailemizin bir parçasıydı. Ve zaman ona göre ayarlanıyordu kendiliğinden.

Kendisini kimin sevip sevmediğini öylesine hissediyordu ki, ona göre tavır değiştiriyordu. Mesela Ayşe gelip geçerken ayağıyla kaktırır, itekler, arada azarlardı. Oda Ayşe'nin okuduğu kitapları kemirerek öcünü alırdı. Parçalanmış kitabı gören kızımın öfkeli bağırışlarını başını ön ayaklarının üzerine koyarak sakin sakin seyrederdi. Akıllı köpekti Paşa. Bir-iki ufak kaçırma dışında çişini, kakasını haber vermeyi çabuk öğrendi.

Hanımın gözünün içine bakıyorsa acıkmış, benim ayaklarıma sürünüyorsa uykusu gelmiş. Alperen'in kucağına atlamaya çalışıyorsa gezmek istiyor demekti.

Her gezinti sonrası patilerini sildirir, iki günde bir banyosunu sakince yaptırır ama saç kurutma makinesinden korktuğu için silkinerek kur, etrafı biraz ıslatırdı. Tek kusuru gezinti sırasında kendisinden korkarak kaçan çocukları oyun oynuyor sanarak kovalamasıydı.

Paşa kısa sürede herkesin vazgeçilmezi olmuştu. Ailemizin en küçük ferdi neşe kaynağıydı. Her şeyi bizden öğreniyordu. Kime nasıl davranılacağını bile kestirip ona göre davranışlar geliştirmesine ben bile hayret ediyordum.

Evde bir hayvan yetiştirmenin, onunla aynı mekanı ve hayatı paylaşmanın farklı güzelliği ancak yaşanılarak anlaşılabilir. Paşa bize bunu öğretti.

“Adam olacak çocuk b.kundan belli olur” derler. Paşa'nın çapkın bir köpek olacağı daha o günlerden belliydi.

Malum çekyatta sırtüstü mecburi uzanıyorum. O da ayağımın dibinde, göğsümde uslu bir çocuk gibi yatıyor. Sonra nasıl yaptıysa çekyatın arkalığına tırmandı, oradan pencerenin eteğine yerleşti. Ön ayaklarının üzerine dikildi, kulakları dimdik oldu, dikkatle dışarıyı seyretmeye başladı. Önce önemsemedim. Ama sonraları dikkatimi çekti. Hep aynı saatlerde pencereye tırmanıyor, onbeş-yirmi dakika dışarıyı seyrediyor, sonra yanıma iniyordu. Bir gün güç bela ayağa kalkıp dışarıya baktım. Paşa, Sağlık Meslek Lisesi öğrencilerini öğle ve akşam çıkış saatlerinde onları izliyordu. Bazı öğrenciler elleriyle bizim pencereyi işaret ederek birbirlerine Paşa'yı gösteriyorlardı. Tabi öğrenciler kız. O da karizmasıyla onları süzüyordu.

Paşa kendiliğinden aile bireyleri arasındaki tekdüzeliğe bürünen ilişkileri tekrar sevgiye dönüşüvermişti.

Ayrılık vakti geldi.

Paşa'yı asli sahibine Yenice'ye, Ezgi'ye uğurladık. O gidince sanki ev boşalıverdi. Hatıraları kaldı geriye.

Öyle özlüyorduk ki paşa'yı, bir akşam telefon edip randevu aldık ve cümbür cemaat Paşa'yı ziyarete gittik.

Böylece Ezgi'nin ailesiyle de tanıştık. Dünürcülüğe vaktinden önce gittik. Ezgi ve Alperen'in nişan yüzüklerini taktık. Mehmet ve Aliye Hanım gibi iki güzel insanla akrabalığın ötesinde dostluk geliştirdik.

Bütün bu güzelliklerin sebebi paşa oldu.

Hele ilk gidişimizdeki o özlemini kucaklarımızdan inmeyerek, bizleri arabamıza kadar uğurlayarak giderdi.

Hayvan düşmanları tarafından ilk zehirlenmesinden bir öğrencinin müdahalesiyle kurtuldu paşa.

Çapkınlığa çıktığı bir gece diğer köpekler tarafından ağır yaralandı. Çanakkale Hayvan Kliniğinde ameliyat oldu. İyi bir bakımla tam iyileşti derken, belediye tarafından zehirli etle düzenlenen suikastla aramızdan ayrıldı.

Acımız sonsuz.

İnsanlıktan nasibini almamış, hayvan ve doğa düşmanı zalimlerin kurbanı oldu.

Ondan geriye hatıraları, video çekimlerindeki görüntüleri ve evimizin baş köşesindeki fotoğrafları kaldı.

Memleketin dört bir yanına dağılan “Akil Adamlar” insanlık  düşmanı bebek katilleri ile barış teraneleri yumurtlarken bir Paşa onlardan çok daha fazlasını kısacık ömründe bizim aramızda başardı.

Gazetenin bulmacasını çözerken iki ayağını sehpaya kaldırarak önce dikkatle izlemesini, yanağıma öpücük kondurmasını ve kalemimi kaparak kaçmasını, beni oyuna çağırmasını hiç unutamayacağım.

Her akşam eve dönüşümde pencereden beni görmesini ve giriş kapısında beklemesini, yere yatarak karnını kaşıtmasını, bu zevkle yerde topaç gibi dönmesini de…

Bize bu acıyı yaşatan Yenice Belediyesi'ni kınıyorum.

Canlıları yok ederek huzur ve mutluluk yaratabileceğini sanan bu insanlık fukaralarını önce Allah'a, sonra vicdanlarına havale ediyorum.

Bu vesileyle suç duyurusunda bulunuyorum.

Cumhuriyet Savcılığını, sivil toplum kuruluşlarını hayvan severleri göreve davet ediyorum.

Paşa katledilen son hayvan olsun.

Çevre bilinci, hayvan sevgisi, insana saygı olmadan yapılan ruhsuz hizmetlerin Yenice Belediyesi'ne bir şey kazandırmayacağını Başkan Veysel Acar'a ifade etmek istiyorum.

Ateş düştüğü yeri yakıyor evet ama başka yüreklere düşmesin diyorum.

Seni unutmayacağım Paşam.

YORUMLAR

  • 0 Yorum