Reklam

Öğretmenlerden İş Bırakma Eylemi

Öğretmenlerden İş Bırakma Eylemi
24 Eylül 2014 - 18:19

Türkiye genelinde olduğu gibi Çan'da da ilkokul, ortaokul ve liselerde görev yapan öğretmenler bir günlük iş bırakma eylemi yaptı. Türk Eğitim-Sen, Eğitim-İş ve Eğitim-Sen üyesi öğretmenler Atatürk Meydanı'nda yaptıkları eylemle özlük, ekonomik ve sosyal haklar konusundaki taleplerini dile getirdi.
Öğretmenevi'nde toplanan yaklaşık 100 öğretmen topluca yürüyerek Atatürk Şehir Meydanı'na geldi. Buradaki eylemde saygı duruşu yapılarak İstiklal Marşımızın söylenmesinin ardından, Türk Eğitim-Sen Çan Temsilcisi Ahmet Meydan, Eğitim-İş Çan Temsilcisi Murat Candemir ve Eğitim-Sen Çan Temsilcisi Ramazan Damar hazırlanan ortak basın açıklamasını okudular.
24 Eylül'ün bir uyarı günü olduğu belirtilen basın açıklamasında uyarılarının dikkate alınmaması halinde sürekli eylemlilik sürecinin başlatılacağı da kaydedildi.
Türk Eğitim-Sen, Eğitim-İş ve Eğitim Sen-İn' ortak basın açıklaması şöyle: Bugün, milli eğitimdeki haksızlıklara, hukuk tanımazlığa, adam kayırmalara karşı isyanın doruğa çıktığı gündür.
Bugün, Hz. Ömer in adaletini elinin tersiyle itenlere, milli eğitimde ayrımcılık yapanlara makamların, yandaşlara, torpillilere, gasp edilmesinin peşkeş çekilmesine“dur” denildiği gündür.
Bugün, eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarının gasp edilmesinin, öğretmenlerin itibar kaybetmesine neden olan uygulamaların, akademik zam sözü verilmesine rağmen bu sözünün arkasında durmayanların, çalışanlara enflasyon farkını dahi çok görenlerin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin protesto edildiği gündür.
Bugün tüm Türkiye genelinde sendikacılığın standartlarını taşıyan sendikaların da desteğiyle iş bırakıyoruz. Okullarımızda bugün ziller çalmıyor, eğitim çalışanları işbaşı yapmıyor.
Bugün yandaş yönetici atamalarına hayır demek için, Sendikamızın nöbet ücretleri ile ilgili 6 saat ek ders talebinin yerine getirilmesi için, Eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları için, İlk defa alamadığımız enflasyon farkı için, Üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları için, 4/C'lilerin kadroya alınması için,
Taşeronlaşmaya karşı durmak için, Akademik zam sözünün yerine getirilmesi için, Özel okulları teşvik edip, imkânsızlıklarla cebelleşen devlet okullarına üvey evlat muamelesi yapıldığı için, Öğretmenlerin ve diğer eğitim çalışanlarının kaybettiği itibarları için,
Daha demokratik üniversite için alanlardayız!
Bilindiği gibi okullarda yöneticiler birer birer tasfiye ediliyor. Bilgisi, birikimi, ödülleri ve başarıları ile adından söz ettiren, okulu TEOG'da, üniversite sınavlarında başarılı olan, öğrenciler, öğretmenler ve veliler tarafından takdirle karşılanan, okulunu zirveye taşıyan okul müdürleri, sırf siyasi iktidarın kapı kulu olmadıkları için, sırf MEB yetkilileri istemediği için görevlerine son verildi. Onların yerine masa başı ilişkileri, akrabalık, dostluk, yandaş sendika, siyaset ilişkileri güçlü olanlar,görevlendiriliyor.
Görev süresi uzatılacak müdürleri kendilerine biat edenlerden, ideolojisi ve siyasi duruşu iktidara yakın olanlardan seçtiler.
Bir de malum bir sendika var. Siz onu biliyorsunuz. O sendikayla AKP ilçe teşkilatları istediği okul müdürlerinin listelerini hazırladı. İşte böylesine ahlaksız, böylesine arsız, böylesine rezil bir dönem yaşıyoruz.
. Okul müdürlerini idam edenler hakkında suç duyurusunda bulunduk. Valiliklere idari soruşturmalar açılması için dilekçeler verdik. Bakalım bu soruşturmalardan ne sonuç çıkacak? Soruşturmalar amacına hizmet edecek mi, yoksa okul müdürlerini idam edenler herhangi bir ceza almadan yollarına devam edecek mi? Şayet soruşturmalarda şaibeler tespit edersek, soruşturmayı yapanlarında yakasına yapışacağız!
Adaletli yönetici görevlendirme sözlü sınavla mı olur? Sendika temsilcilerinin bulunmadığı komisyonların yapacağı ve ölçülebilir kriterlere sahip olmayan sözlü sınavlar kabul etmiyoruz.
Çok açık söylüyorum ki; MEB'in bu ötekileştiren anlayışını kökünden reddediyoruz. MEB kimilerine ana baba şefkatiyle yaklaşırken, onları sıcak kolları arasında semirtirken; kendisinden olmayanları ayrık otu olarak görerek, onlara zulüm etmektedir;
Milli eğitimde yaşanan sorunlar sadece kadrolaşmayla ilgili değildir. Eğitim çalışanları angarya görevlerle mağdur edilmektedir. Şöyle ki; öğretmenlerin nöbet hizmeti bulunmaktadır. Ancak asıl işi eğitim hizmeti olan öğretmenler, sorumluluğu çok geniş olan nöbet hizmetinin karşılığı olarak ek bir ücret alamamaktadır.
Bu durum hem iç hukuka ve uluslararası mevzuata hem de hakkaniyet anlayışına aykırıdır.
Sendikalarımızın nöbet ücretleri ile ilgili olarak uzun zamandır ortaya koyduğu bir talebi vardı. Bu talep, öğretmenlerimizin okulda yürüttükleri nöbet hizmetleri karşılığında 6 saat ek ders talebiydi.
Hatta bununla ilgili dilekçeler hazırladık ve bu dilekçeler şubelerimiz tarafından MEB'e gönderildi.
Aradan geçen sürede bu talebe kulak verilmedi. Çünkü MEB çok daha mühim (!) işlerle uğraşıyor. Mesela kadrolaşıyor, mesela öğretmenleri okul okul sürmeye hazırlanıyor, mesela eğitim çalışanlarının haklarını nasıl gasp ederim diye düşünüyor…
Öğretmenlerin, akademisyenlerin ve diğer tüm eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları da giderek zafiyete uğramaktadır. Oysa bir toplumun ancak ve ancak eğitim ile kalkınabileceği göz önüne alındığında; öğretmenlerin, akademisyenlerin, eğitim çalışanlarının, üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını dünya ülkeleri seviyesine çıkarmak, onların insanca ücretlerle yaşamasını sağlamak bu ülkeyi yönetenlerin en asli görevlerinden biridir.
Ancak ülkemizde bazı kesimler el üstünde tutulurken, zenginliklerine zenginlik katarken, eğitimin temel unsurları yok sayılmaktadır. Bildiğiniz gibi 2013 yılında yapılan skandal olarak nitelendirdiğimiz bir toplu sözleşme dönemi geçirdik. Çalışanlar, Temmuz ayında zamlı maaş alamamış, 2014 yılında sadece 123 TL, 2015 yılı için ise yüzde 3+3 zamla yetinmek zorunda kalmıştır.
Çalışanlar, 2014 yılında enflasyon farkı alamadıkları gibi, aile ve çocuk yardımlarına artış yapılmamış, ek ders ücretleri yerinde saymıştır. Kısacası 2014 ve 2015 yılları öğretmenler, akademisyenler, hizmetliler, memurlar, teknisyenler, üniversite çalışanları v.b. eğitim çalışanları için kayıp yıllardır.
Öğretmenlere, eğitim-öğretim ödeneği kapsamında 75+75 TL zam yapılmıştır ancak bu miktar, 666 sayılı KHK ile yapılan iyileştirme uygulaması sonucundaki kayıpları karşılamak için hiç yeterli olmamıştır. Çünkü hatırlanacağı üzere 666 sayılı KHK ile yapılan ve öğretmenlerle akademisyenlerin kapsam dışı bırakıldığı düzenleme ile 430 TL ile 1400 TL arasında değişen miktarlarda iyileştirmeler yapılmıştı. 2 milyon 600 bin kamu çalışanı bu şekilde mağdur edilirken, Hükümet HSYK seçimleri öncesinde adeta rüşvet dağıtır gibi hâkim ve savcılara 1155 TL zam yapmıştır.
Eğitim çalışanlarına ve diğer memurlara küçük artışları bile çok gören, enflasyon zammı yapmaktan kaçan, eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin tüm eğitim çalışanlarına verilmesi talebimizi elinin tersiyle iten, akademisyenlere zam sözü verilmesine rağmen; aylardır bu sözün gereğini yerine getirmeyenlerin sıra hâkim ve savcılara gelince sırf oy devşirmek için kesenin ağzını açması hangi ahlaki yönetim anlayışına sığar?
Eğitim çalışanları toplumda giderek itibar kaybetmektedir. Özellikle öğrencilerin kendilerine rol model aldığı öğretmenlerimiz, artık Bakanlığın yanlış politikalarından dolayı değersizleştirilmekte ve etkisizleştirilmektedir. Öğretmeni cezalandıran, öğrenci üzerindeki etkisini azaltan, öğretmenleri yoksullaştıran, onların özlük haklarını gasp eden uygulamalar toplumdaki saygınlıklarının azalmasına neden olmuştur.
Akademisyenlere bir yandan zam sözleri verilirken, diğer yandan üniversite geliştirme ödeneğinin kaldırılacağına dair haberler kamuoyu gündeminde yankılanmaktadır. Bu nasıl bir çelişkidir? Sendika olarak bunu kabul etmiyoruz. Kazanılmış hakların gasp edilmesine seyirci kalamayız. Üniversitelerin toplumun aynası olduğunu düşündüğümüzde, akademisyenlerimizin insanca yaşayabilecekleri, geçim derdini düşünmeyecekleri ve bunun yanı sıra kendilerini geliştirebilecekleri ücretler alması hayat memat meselesidir.
Üniversiteler,demokrasinin beşiği olması gereken kurumlardır.Ancak YÖK'ün baskısı ve otoritesi, üniversitelerin siyasi etkilere maruz kalması, üniversite çalışanlarının ve akademisyenlerin özgür bir ortamda çalışamamaları, engellenmektedir.
Öte yandan 4/C statüsünde modern kölelik yaygınlaştırılmıştır. Bu uygulama çalışma hayatının en rezil uygulamasıdır. Özelleştirme mağduru olan çalışanların, işten çıkarılmalarının ardından önlerine konulan seçenek, ya işsizlik ya da karın tokluğuna, güvencesiz bir şekilde çalıştırılmak olmuştur. 23 bin 4/C'li çalışan vardır. Bu insanları kadroya geçirmek atla deve değildir. Bazı kesimler her ne kadar 4/C'lileri kadroya geçirmeyi popülist bir yaklaşım olarak görseler de, bu doğru değildir. Bu insanlara daha önceden verilmiş kadro sözü vardır.Toplu sözleşme sürecinde ve sonrasındaki Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantılarında 4/C'li çalışanların kadroya geçirilmesine ve statülerinin iyileştirilmesine yönelik çalışmaların yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Tüm bunlara rağmen hala bu insanlar yok sayılıyorsa, bu anlayışa yuh olsun!
Taşeronlaşma almış başını gitmektedir. Kamuda taşeron çalışan insanların sayısı 2002 yılında 10 bin civarında iken, bugün belediyelerde dahil edildiğinde 2 milyon 500 bine ulaşmıştır. Maliyetleri düşürmek, ucuz ve iş güvencesiz insan çalıştırmak anlamına gelen taşeronlaşma çalışma hayatını tehdit etmektedir.
Bu iktidarı döneminde tavan yapan taşeronlaşma insan sömürmenin diğer adıdır. İktidar yaptığı düzenlemelerle taşeronlaşmayı meşrulaştırmıştır.
Amaç çok açıktır: İş güvencesiz taşeron memur modeli çalışma hayatına yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Taşeronlaşma ne yazık ki eğitim hayatına da bulaştırılmıştır. temizlik hizmetini taşeron firmalardan almaktadır. Oysa hizmetli personel eğitim hizmetinin asıl unsurlarıdır ve bu personelin kesinlikle kadrolu olarak istihdam edilmesi çok önemlidir. Hizmetli ve memurlarımızın yıllardır biriken sorunlarını çözmek, başta görev tanımı ve görevde yükselme taleplerini karşılamak dururken, taşeronlaşmanın bu alana kadar genişlemesi MEB adına büyük bir vahamettir.
Görüldüğü üzere eğitimin tonlarca sorunu ve bu sorunları çözmekten uzak bir siyaset anlayışı bulunmaktadır. Eğitimine önem vermeyen, eğitimcisini siyasi ihtirasları uğruna bir kalemde harcayan, katılımcılık yerine, “benim dediğim olacak” anlayışını dikte ettiren, nitelikli eğitimi sağlamak yerine kendisi gibi düşünmeyenlere ayak kaydırma operasyonu yapanlar, bugün MEB'i batağa saplamıştır. Bizim amacımız üzüm yemektir. Hiçbir tavrımızı siyasi mülahazalarla ortaya koymuyoruz. Tek derdimiz eğitim çalışanlarının daha huzurlu ve eğitim hizmetinin verimli olmasıdır. Kim yaparsa yapsın doğruların hep destekçisi olacak; kimden gelirse gelsin yanlışların karşısına kaya gibi dikileceğiz.
Sendikalarımızın bu eylemi bir uyarı niteliğindedir. Bu ülkeyi yönetenler aklını başına almalıdır. Aksi taktirde bu eylemlerimizin sonu olmayacak, sürekli eylemlilik süreci başlatılacaktır. En kısa sürede taleplerimize cevap bekliyoruz, alacağımız cevap eylemlerimizi de şekillendirecektir. Biz sözümüzü söyledik, duyan duymayan kalmasın!




 





YORUMLAR

  • 0 Yorum