Reklam

Baro Kadın Haklarından 8 Mart Mesajı

Baro Kadın Haklarından 8 Mart Mesajı
07 Mart 2018 - 16:24

Yayımlanan mesajda şu ifadelere yer verildi.

40 bin dokuma işçisinin hak, adalet ve eşitlik mücadelesinden yeşeren dünya emekçi kadınlar gününde, vicdanımızda azap, adaletin ahlakında ise isyan vardır.

Mustafa Kemal Atatürk aklı ve ruhu ile yoğrulmuş cumhuriyetin kazanımlarından doğan ve 20.yüzyılın insan hakları hareketleriyle temellenen süreç, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetle mücadelenin anayasal belgeleri olarak bilinen Cedaw ve İstanbul sözleşmelerinin tanınmasıyla devam etmiştir.

Ne var ki türkiye´nin içinde bulunduğu hukuki, yönetsel ve sosyal eksen kaymasının bir sonucu olarak; uluslararası sözleşmelere taraf olmak, kadından taraf olmaya yetmemektedir.

Kadını sosyal yaşamın, iş hayatının, yetkinin ve kararın dışına iten bir retorikle pekiştirilen politikalar şiddeti tırmandırmış, kadının sosyal statü ve haklarını ve haklar mücadelesini marjinalleştirmeye çabalamaktadır.

4+4+4 eğitim sistemi ile buna bağıl yasa ve yönetmelik değişiklikleri kız çocuklarının erken yaşta evliliklerini ve örgün öğrenimin dışına itilmelerini kolaylaştırmıştır.

Cemaatlere ait gayrimeşru yurtlarda peş peşe meydana gelen istismar vakalarına rağmen ortaöğretim düzeyindeki öğrencilerin özel yurtlarda barındırılmasını yasaklayan yönetmelik değiştirilmiş; eşitsizliği fıtrattan sayan bir zihniyetin çocuklara nüfuz etmesinin önü açılmıştır.

İstanbul sözleşmesiyle, kamusal, özerk veya özel statüde tüm kurum ve organizasyonlar cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren yasa, örf, gelenek ve ideolojilere karşı mücadele etme yükümlülüğü altına girmişken,

Kadının gülmesine, kıyafetine, iş aramasına, çalışmasına, sokağa çıkmasına, parkta dolaşmasına, gebelik ve annelik hakkında kendi kararlarını vermesine, boşanma kararı vermesine, üniversiteye gitmesine ve hayatın daha birçok alanına dair kamusal aktörlerin söylem ve demeçleri, cinsiyetçiliğe ve ayrımcılığa adeta onay vermektedir.

Medya ve eril yargı pratiği tarafından yaşı küçüğün yok hükmündeki rızasıyla anılması;

Mağdurun kıyafetiyle, mesleğiyle, bulunduğu yer ve saat ile marjinalleştirilmesi ve failin ana akımlaştırılması sonucunda,

Her gün katlanarak artan kadına yönelik şiddet suçları gündelik yaşamın olağan akışına adapte edilmektedir.

Kimyasal hadım ve idam gibi çağdaş hukuk normlarına açık aykırılık içeren popülist söylemlerin, pembe otobüslerin, çağdaş dünyaya hitap etmeyen hedef ve yöntemlerin, toplumun tüm tabakalarında kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık olarak yerleşen insan hakları krizini çözmek bir yana köklendireceği açıktır.

OHAL bahanesiyle kadının haklar mücadelesinin baskı altına alınması, 8 martların yasaklanması, 8 mart yürüyüşüne çağrı amacıyla sokağa çıkan kadınlara yönelik haksız gözaltılar, kadına ayrımcılık ve erkeğe ayrıcalığı kutsayan tutum ve politikalar, mevcut hak krizinin çözümüne dair hiçbir kaygı güdülmediğinin açık ispatıdır.

Oysa ki;

Bugün hakları ve yaşamları baskı ve şiddet kıskacına alınan kadınlar, yani cumhuriyetin kadınları, dünyanın ilk kadın milletvekillerindendir.

İlk kadın subayları, pilotları ve arkeologlarındandır.

Dünyanın ilk kadın hakimleri ve avukatlarındandır.

Cumhuriyetin kadınları, aile kurumundan reisliği ve diktayı kaldıranlardır.

Türkiye cumhuriyeti ailesine aydınlığı getirecek olanlardır.

Köylerinde tiyatro kuranlar, doğan her kız çocuğu için bir ağaç dikenlerdir.

Yeşilini, suyunu korumak için en önde saf tutan havva analardır.

Cinsel istismar suçunda evlilik affına karşı birlik olanlar,

Kadına yönelik şiddet ve çocuğun istismarıyla mücadele için çanakkale´den ankara´ya yürüyenlerdir.

Şiddet ve ayrımcılık; tecavüz ve istismar, temelinde hak ve eşitlik irfanı ile insanlık onuru bulunan cumhuriyetin geleneği ve geleceği değildir.

Şiddeti gelenek edinenin geleceği ise cumhuriyet değildir.

Şiddetin sahası büyüdükçe, kadın dayanışması ve eşitlik mücadelesi de büyüyüp güçlenmektedir.

Hiçbir şüphemiz yoktur ki, her yeni gün emekçilerin günü, her yeni gün kadınların günü olacaktır.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum