Reklam
Hamza Yıldız

Hamza Yıldız


Mektup Yazdım Gül Yüzlü Yare

03 Nisan 2018 - 13:38

    “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu” demiş eskiler. Bugünleri değerlendirirsek söyledikleri az bile. Sosyal ve kültürel hayatımızı fırtınalı çelişkilere dönüştüren teknoloji seli, alışkanlıklarımızdan ve değerlerimizden önüne ne çıkarsa koparıp götürüyor. Geride bizlere kalansa şaşkınlıkla birlikte dayatılan yeni alışkanlık ve değerlere uyum zorluğunun stresi…
    Sonbaharın serin nefesi ve Eylül ‘un hüznü parklardan, sokaklardan, ağaçlardan aralıklarla kaldırımları ıslatıp gecen yağmurlardan içimize yerleşiyor. İçimizdeki sonbahar geride bıraktığımız güzelliklerin eksikliğinde melankoliyi öne çıkartıyor bir eski mektup gibi…
    Postacının posta kutusuna veya kapı altından evimize bıraktığı elektrik, su, telefon faturaları, banka hesap bildirim zarflarının arasından artık bir mektup çıkınca şaşırıyoruz. Mekanikleşen sevgilerin umursanmayan dostlukların arayan, soran ve cevap bekleyen bir mektupla sarsılmasının ötesinde yeni bir yürek kıpırtısıyla insanileşmesini de umamıyoruz.
    Postacılarda eskisi gibi sokağın başında beklenmiyor artık. Postacıyı gören ilkokul öğrencilerinin “Bak postacı geliyor, Selam veriyor herkes ona bakıyor merak ediyor” diye başlayan şarkıları da duyulmuyor. Hatta yeni bir fatura gelecek diye korkuluyor bile postacıdan. Postacılarda artık çantalarındaki zarflarla merak, sevgi ve saygı taşımadıklarının farkında olsalar gerek eskisi gibi güler yüzlü değiller.
     Oysa çok değil, daha yirmi yıl önce kapı önlerinde merakla beklenirdi postacı.Oğlu askerde olan anne, nişanlısını özleyen genç kız ve ailesinden gizli gizli sevda büyüten gençler mektup baskasının elıne gecmesın dıye nobetını tutardı postacının.Tabi cocuklar da. Müjde harçlıgını kapabilmek için.Mektup gelmemişse cocuk boynunu buker sorardı:
     - Bize mektup yok mu?
 Postacının cevabı tek kelimelik olurdu çoğu zaman.
     -Gelecek…
Veya;
     -Bir dahaki sefere…
Umut postacının dudağından ve çantasından hiç eksik olmazdı.

      Sahi nerde kaldı en saf, en temiz duygularımızın sevdiklerimize ulaşmasını sağlayan bık beyaz kağıttan ibaret mektuplarımız?İnsanlıgımızın en mahrem hıslerını yazarak paylastıgımız dostlara,
Sevgılere uzanan elımız.
        “Mektup yazdım gül yüzlü yâre
         Cevabını turnalardan göndermiş
         Kokusunu rüzgâra
         Dudağını gelinciğe,
         Gözlerini menekşeye
         Ismarlamış göndermiş. 
                        Mektup yazdım gül yüzlü yare
                        Efkârımı
                        Hasretimi koydum içime
                        Cevabını turnalardan göndermiş.”
   Uca yakılan, içine kurumuş çiçek, son çektirilmiş fotoğraf konulan, duyguları açığa vuran, renkli kağıtlılarla yazılan mektuplar kalmadı artık.
   Mektubum canına ot tıkayan telefon belası ve kolaya kaçma zaafımız diyorum ben. Telgrafta sessiz sedasız çekiliyor hayatımızdan ve telgrafın tellerine kuşlar konmuyor artık.
   Farkında mısınız, gelişme adına ne çok insani yönümüzü öne çıkaran değerleri tarihin çöplüğüne bırakıyoruz.


YORUMLAR

  • 0 Yorum