Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Rahmet Peygamberi

03 Nisan 2018 - 13:38

Hz. Muhammed’i (sav) peygamber olarak gönderen yüce Allah’tır. Şüphesiz ki Allah, gönderdiği Peygamber’in özelliklerini en iyi bilen ve insanlığa da bildirendir. Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber’i şöyle tanıtıyor:
•    “ Muhammed Allah’ın elçisidir.” (Fetih 48/29)
•    “ Muhammed peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzap 33/40)
•    “ (Resulüm!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 21/107)
•    “ Ve sen (ey Muhammed) elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem 68/4)
•    “ Ey Peygamber! Biz seni gerçekten bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzap 33/45-46)
•    “ Andolsun ki size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, Müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” ( Tevbe 9/128)
•    “ Ey Muhammed! Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” ( Gaşiye 88/21-22)
•    “ Andolsun ki, Elçi, sizin için güzel bir örnektir.” (Ahzap 33/21)

Bu ayetler ; Hz. Peygamber’i, onun görevini ve misyonunun anlatan vahiy ifadelerinin sadece bir kısmı.
Biz hangi Muhammed’e inanıyoruz?
Rüyaların ve hayallerin Muhammed’ine mi? Rüyalarda şeyhlere, azizlere, ariflere talimat veren Muhammed’e mi? Yoksa Kur’an’ın tanıttığı Muhammed’e mi? Aslında Peygamber’i yanlış anlamak, Dini yanlış anlamaktır.(1)

Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesinin amacı, ölümsüz vahiy ifadelerinin beşer bir peygamber aracılığıyla insanlığa ulaştırılmasıdır. Yani ilahi olanın insani bir düzleme taşınmasıdır. Ancak tarihte bunun tersi olmuş beşeri olan peygamberler ilahileştirilerek hayattan dışlanmaya çalışılmıştır.(2)

“Meşhur Tatar alimi Şihabuddin Mercani’ye göre İslam Peygamberi’nin en büyük mucizesi, onun getirdiği mesaja uygun olarak ortaya koyduğu hayat tarzıdır. Hz. Muhammed, bu mucizeyle yeryüzünün en bereketsiz topraklarında en bedevi bir toplumdan en medeni bir toplum meydana getirmiştir…”(3)

Gerçekten Rahmet Peygamberi, sınıf, ırk, soy, sop ve tüm statü farklarına dayanan ayrıcalıkları kaldırmaya ve bütün insanların tarağın dişleri gibi eşit haklara sahip olduklarını söylemeye gelmiştir.

“İnsanlığın içinde yaşadığı küresel sömürgecilik ve aldatmacılık, kirli savaşlar, işgaller ve etnik çatışmalara karşı Hz. Muhammed’in örnek yaşantısı bir kandil gibi kalpleri aydınlatıyor.”(4)

“O’nun bu yüce şahsiyetidir ki, yüz yıllar boyu Türk Milleti’nin ruhunu mayalandırmış ve kanatlandırmıştır. Türk Milleti onu bulduktan sonra kendini bulmuştur. O’nun karakterinin temel çizgisi el-Emin oluşudur. Bu Millet de evlatlarına O’nun ismini vermiş ve vatanı emin ellere yani Mehmetçiklere teslim etmiştir.”(5)

Azerbaycanlı şair Mehmet Aslanof diyor ki:
“Allah’ın ve O’nun Peygamberi’nin ismini yasaklamış amansız bir imperyada 70 yıl havadan, sudan, güneşten kısaca yaşama şartlarından mahrum bırakılmış bir İslam ağacıyım ben. Yetmiş yıldan sonra, yeniden kendi peygamberime yönelerek yeşermeye, sürgün vermeye başladımsa, bu Hz. Muhammed’in ve O’nun yüce dininin eşi bulunmaz mucizesidir.”(6)

İşte Hz. Muhammed budur…

“Mekke’de Muhammed, Türkistan’da Ahmed” cümlesi Türk Cumhuriyetleri’nde dini hayatı dimdik ayakta tutan bir slogan olmuştur.(7)
Bugün gerçek anlamda Hz. Peygamber’i ve sünnetini tanıyor muyuz?
Hayır tanımıyoruz…
Ne sakalının telini kutsallaştırarak onu öpme yarışı yapanlar tanıyor onu, ne de sarığını, cübbesini kutsallaştıranlar… Ne ona “Arap Muhammed” diyenler onu tanıyor, ne de onu ilahlaştırarak hayattan dışlayanlar.

Dağıstanlı Dehri 19. yüzyılda bakın Peygamberimize nasıl şikayette bulunuyor:
“Nifak ateşleri yaktı serâser mülk-i İslam’ı
Bizi biz kendimiz ettik perişan ya Resüllallah
Sakın zannetme İslam’ı o eski bildiğin İslam
Bugün yalnız gezer dillerde iman ya Resulallah
Bizi mahir eyleyen ancak cehalet oldu alemde
Ne Moskof’tur ne İspanyol ne Alman ya Resulallah.”(8)

Bizi cehalet perişan etti derken Dehri haksız mı yani?
Deveye binmek, entari giymek, nalin kullanmak, dört kadınla evlenmek, çatal-kaşık varken elle yemek yemek, toprak kaplardan çiğ süt içmek peygamberi anlamak değildir.
“Bunlar sünnet değil olsa olsa o dönemin Arap kültürüdür ve kimse Arap kültürünü sünnet adı altında evrensel bir din olan İslam’ın vazgeçilmez unsuru olarak tüm insanlığa dayatamaz.”(9)
Şu halde yapılması gereken şey şudur:
“Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in bir Arap kabile reisi şeklinde algılanmasını durdurup, ufuk ve ışık peygamber şeklinde algılanmasını sağlayacak yolun açılmasına yönelmelidir.”(10)

Bu noktadan hareket ederek sünnet nedir? Sorusuna cevap verecek olursak:
“Sünnet; Müslüman toplumun kimliğini korumak, onların beraber yaşadığı Müslüman olmayan toplumların içerisinde erimesine, kişilik zaafına düşmesine, kendi dışındakileri taklit ederek kişiliksizleşmesine karşı koymaktır.”(11)
Böyle bir sünnet anlayışı; sarık, sakal, cübbe edebiyatından çok daha önemlidir.
Bu anlayış sayesinde Müslüman Türk Milleti, İslam’la bütünleştirdiği değerlerine sahip çıkarak, kültürünü koruyarak ayakta durmasını bilmiştir.
Yine bu millet en önemli sünnet olan Arapça Ezanı bile Arap’ın elinden alarak “Ezanı Muhammedi” şeklinde evrenselleştirmiştir.

İşte sünnet budur.
“Kutlu Doğum” kutlu olsun
Cumanız mübarek olsun.


YORUMLAR

  • 0 Yorum