Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Kutsal Aile Ocağı

03 Nisan 2018 - 13:38

Ankara Ulus’ta Anafartalar çarşısı bombalandı. 9 ölü, yüzden fazla yaralı. İntihar bombacısı da parçalandı.
Kim bu cani?
“İntihar eylemcisi terörist, çok sorunlu bir aileden geliyor. Babası intihar etmiş! Değişik zamanlarda üç kardeşi de intihar etmiş! Kendisi de intihar bombacısı olmuş…”(1)

Aile ocağından kopmuş, ana-baba sevgisinden mahrum kalmış, uyuşturucunun pençesine düşmüş, hayatının baharında bir mezarlıkta solmuş genç bir kızın günlüğüne dökülen son cümleler şöyleydi:
“Ramazan. Herkes oruç tutuyor. Herkes ailesiyle oruç açıyor. Yemek yiyor! Bazen televizyonda reklamları izlerken ailemle gece sahura kalktığım günler aklıma geliyor, boğazıma yumruk tıkanıyor sanki. Lanet olsun çıkamıyorum şu …. yaşantıdan. Mutsuzum…”(2)
Neden böyle?
Niçin bu çocuklar canavarlaşıyor?
Tinercilerin, kapkaççıların, köprü altlarında yaşayan çocukların tamamının bölünmüş ailelerin çocukları, sevgisiz bir ortamda doğmuş, büyümüş bir nesil olduğu ifade ediliyor.
“Ciddi bir inceleme ile hemen görürüz ki, tarihin en tanınmış diktatörleri, mutsuz ve uyumsuz ailelerin çocuklarıdır…”(3)
Çünkü mutlu bir ailesi, sıcak bir yuvası olmamış. Ana bana sevgisinin olgunluğunu yaşayamamış.
Bu nedenle aile son derece önemli bir kurum, yüce bir müessese, kutlu bir ocaktır. Aile ocağından mahrum olan sevgiden, saygıdan, acımaktan, merhametten de mahrum kalır.
Prof. Dr. Herbert N Gasson yerinde bir tespitle; “İnsanlığın geleceği için alınabilecek en önemli tedbirler; yıkılmaz bir kale yapacak olan tedbirlerdir.” diyor.(4)
Bugün artık Amerika ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde devlet bütçesinden önemli kaynaklar ayrılarak kilise desteğinde aile kutsallığı korunmaya çalışılmakta, kimsesiz çocukların yetiştirilmesine büyük önem verilmektedir.
Bu nedenle aile kutsal bir yapı, neslin yetiştirdiği muazzam bir okuldur. Türk geleneğinde ailenin sembolü kutlu bir ocaktır. Aile ocağıdır. Asker ocağı, sağlık ocağı gibi.
“insan hayatının mayalandığı, insanın var oluş yükünü taşımak üzere beslenip geliştirildiği erdirici ve oldurucu atmosfer, aile atmosferidir. Aile, insan hayatının temel kurumudur. Bu temel kurum, bireysel atmosferle sosyal atmosferin kesişme noktasında bulunan esrarlı bir yapıya sahiptir.”(5)
İslam Dini’nin korumayı amaçladığı beş önemli değerlerden biri de neslin korunması, yani aile kutsallığıdır.
Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre:
Zekeriya Peygamber, kendisine iyi bir zürriyet ve nesil vermesi için Allah’a dua etmiştir.(6)
Hz. İbrahim ve oğlu İsmail Allah’tan Müslüman bir nesil istemiştir.(7)
İnsan cennette bile ailesiyle birlikte olmak ister. Kur’an cennetlik olanların aileleriyle cennette birlikte olacaklarını bildirir.(8)
Yine Kur’an-ı Kerim:
“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”(9) diye dua edilmesini istiyor.
Yüce Allah’ın;
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için cinsinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir…”(10) buyurması son derece anlamlıdır. Böylece Allah eşler arasına sevgi ve muhabbeti yerleştirmiştir.
Yine Yüce Rabbimiz;
“Evlere girdiğiniz zaman birbirinize Allah katından olan mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak selam verin…” buyuruyor.(11)
Rahmet Peygamberi de ;
“Bir kimsenin harcadığı paranın en değerlisi aile fertleri için harcadığı paradır.” diyor…(12)
Yine Allah Elçisi diyor ki:
“Bir erkek hanımına sevgiyle baktığı, hanımı da kendisine aynı şekilde karşılık verdiği zaman, Allah Teala her ikisine de rahmet nazarı ile bakar. Erkek karısının elinden tuttuğu vakit, her ikisinin de günahları parmakları arasında dökülüp gider”(13)
Bütün bunlar, evlilik müessesesine, kutsal aile yuvasına, neslin yetişmesine verilen önemi gösteren tespitlerdir.
Evlilik; iki ayrı insanın, kadınla erkeğin birlikte hareket etmeleri, beraberce sorumluluk paylaşmaları, en az iki kişilik düşünmeleridir.
“Evlilik;sadece bir evi değil, sevgilerini gönüllerini, kararlarını da paylaşmaktadır. Evlilik; iki ayrı insanı bir tek insan yapmaktır. Artık ben değil, biz anlayışı hakimdir. İki ayrı vücud, iki ayrı gönül, iki ayrı ruh birleşmiş ibr bütün oluşturmuştur.”(14)
İşte bu kutsal aile ocağıdır.
Kutlu ve bereketli bir ocaktır.
Sonra…
Sonra bu ocak yozlaştırıldı.
Bütün bir ömrü bekar geçirme, evlilik aleyhtarı olma çarpıklığı tarikat geleneği olarak İslam’a sokuldu. Hatta bir ilke olarak, “bir kadının kokusunu duymaktansa bir cesedin kokusuyla burun deliklerimin dolmasını tercih ederim.”(15) anlayışı bir tarikat ilkesi olarak öne çıkarıldı.
Artık tarikat maskesiyle Kur’an ve sünnet yerine Hristiyan azizleri, Hint fakirleri örnek alınıyordu. Bu evlilik müessesesine vurulan bir darbeydi…
Evlilik kurumuna en öldürücü darbe ise feminizm adına vuruldu.
“Fransız Emile Armand (Emil Armınd) evliliğin uzun vadeli bir fuhuş, fuhuşun ise kısa vadeli bir evlilik olduğunu savunarak, evlilikle fuhuşun arasında hiçbir fark olmadığını iddia ediyordu.”(16)
Bu anlayış kutsal evlilik kurumuna, sıcak aile yuvasına, nikah müessesesine, kutlu insan soyuna vurulan bir darbeydi.
Bu darbe televole ve magazin kültürüyle bugün de devam ettiriliyor.
“Ailem Türkiye” projesi evliliğe teşvik ediyor ama bir dansözümüz buan adeta karşı…”Evlilik gibi çirkin bir şeyi asla yapmam”diyor.(17)
Evlilik çirkin bir şey mi?
Ey kadın dernekleri neredesiniz?
Ey aileyi korumakla görevli kurumlar niçin sesiniz çıkmıyor?
Japon mucizesinin altında güçlü aile bağının olduğu bilim adamlarınca ifade ediliyor.
“Nebraska Üniversitesi insan gelişimi ve aile bölümü yöneticisi Nick Stinnett, güçlü ailelerle ilgili bir araştırma yaptı(1979). Bulduğu üç önemli ortak özellik şunlardı:
1.    Dine bağlılık: Sürekli ve düzenli kilise gidiyorlardı.
2.     Övgü ve takdir: Aile üyeleri karşılıklı ruhsal okşamalar içindeydiler.
3.     Birlikte zaman: İş, eğlence, yemek gibi birçok alanda beraberdiler…
En iyi aşıkların en duygusal insanlar değil, birbirine en çok zaman ayıran insanlar olduğunu unutmayalım.”(18)
Eşimize ve çocuklarımıza zaman ayırarak, mutluluklarımızı onlarla paylaşmaya çalışalım.
“Hz. Ali;yedi yaşına kadar olan çocuğunuzla oynayınız, onbeş yaşına kadar arkadaşlık ediniz, onbeş yaşından sonra istişare ediniz” sözüyle… Çok derin bir tespitte bulunmaktadır.”(19)
Şu halde, aile kurumuna sahip çıkmak, eşimizi sevmek, sevgimizi açıklamak, ellerinden tutarak sevgiyle gözlerine bakmak, çocuklarımızla oynamak, arkadaş olmak, İslam’ın emri olduğu gibi, geleneğimizin de bir parçasıdır.
Aileye sahip çıkmak, ülkemize, milletimize ve geleceğimize sahip çıkmaktır.


YORUMLAR

  • 0 Yorum