Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Eğlenmesini Bilmiyoruz…

03 Nisan 2018 - 13:38

Mustafa Kemal Atatürk vefat edince Diyanet İşleri Başkanı Börekçizade Rifat Hoca’ya, “Cenaze namazını nerede kıldıralım?” diye sormuşlar. İstiklal Harbi’nin meşruluğuna fetva veren ve Atatürk tarafından Diyanet İşleri Başkanı atanan bu aydın din adamının cevabı aynen şöyledir:
“Kurtardığı vatan toprağının her parçası kutsaldır, mescid hükmündedir. Nereyi istiyorsanız orada kıldıralım.”
Sonra Atatürk’ün vefat ettiği yerde cenaze namazı kılınmış…
Şu halde en az 5 bin yıllık geçmişi olan, bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapan Türk Milleti’nin toprağı nasıl kutsal ise, geleneği, örfü, adetleri de o denli muhteşemdir.
Bu büyük millet bir çadır devleti, bir aşiret milleti değildir. Çok köklü değerleri ve kültürü olan bir millettir.
Türk’ün olduğu her yerde türkü vardır, şarkı vardır. Sözü, sazı, müziği, folkloru, oyunu, eğlencesi olmayan bir millet köksüz bir millet, ruhsuz bir millettir.
Karadeniz’in Horonu, Ege’nin Zeybeği, Erzurum’un Barı, Gaziantep-Şanlıurfa’nın Sıra Geceleri, uzun havaları bu coğrafyanın muhteşem gönül zenginliğini ifade eder.
Mevlevilerin raksı, sema’ı; Alevilerin semahı zikir oluyor da, bizim sazımız, sözümüz, eğlencemiz niçin dua olmasın?
Müzik insanları buluşturuyor, gönülleri birleştiriyor.
Gali “Meşru eğlence ve musiki nafile ibadet yerine geçer” diyor. İnsanları toplayan, birleştiren her güzel şey ibadet değil mi?
Biz oynamadığımız, eğlenmediğimiz, türkü-şarkı söylemediğimiz için meydanı boş bulan dansözler oynamaya başladı!
Geleneklerimize sahip çıkacağız. Çünkü geleneklerimize sahip çıkmakta bir ibadettir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Yeryüzünde ki her şeyi sizin için yaratan Allah’tır…” (Bakara 2/29)
 Bir diğer ayet:
“Size haram kıldıklarını sayıp dökmüştür.” 8En’am 6/119)
Şu halde her şeyi Allah yaratmış, haramları da bir bir saymıştır. Musikinin haram olduğunu anlatan bir ayette yoktur.
Buhari’nin rivayet ettiği hadis-i şerif de Hz. Aişe diyor ki: “Kurban Bayramı günlerinde, iki kadın şarkıcı Hz. Peygamber’in evinde def eşliğinde şarkılar söylemişlerdir. Daha sonra gelen Hz. Ebu Bekir şarkıcıları azarlayınca Hz. Peygamber, “Bırak onları ey Ebu Bekir ! Çünkü bu günler bayram günleridir.” Buyurmuştur. Aynı şekilde Habeşlilerin Mescid de folklor gösterisine, kılıç-kalkan oyununa izin vermiş, folklor gösterisini izlemesi için eşi Hz. Aişe’yi de bizzat kendisi götürmüştür.
Endülüs’ün büyük alimi Şatibi’nin anlattığına göre:
“Hz.Ömer’e bir grup inan gelerek, imamları namazı bitirdikten sonra türkü-şarkı söylüyor diye şikayette bulunuyorlar. Adamın yanına kadar giden Hz. Ömer, Hoca’dan şarkı söylemesini istiyor. Şarkıyı dinledikten sonra da, “Böyle olduktan sonra isteyen şarkı söylesin” diyor.
Batı dünyası akıl hastalarını şeytan çarpmış diye ataşe atıp yakarken, Müslümanlar ney, keman, çenge, ud çalarak; Rast, dügah, segah, süznak makamlarıyla hastalarını tedavi ediyorlardı. Bu millet böyle bir gelenekten geliyor.
Düşman saldırısına karşılık vermek en önemli ibadet değil mi? Atalarımız düşman üzerine mehter bölüğüyle, kös, davul, zurna, ney, zil eşliğinde yürümüşlerdir…
Hri’yi, Hacı Arif Bey’i, Dede Efendi’yi, sadettin Kaynağı, Kani Karaca’yı, Zeki Müren’i nasıl görmezlikten geliriz. Eserleri büyük zevkle okunan Sadettin Kaynak Sultan Ahmet Camii’nin baş imamı Hatibi’dir.
Annelerimiz çocuklarına ninniler söyleyerek, babalarımız hayvanlarını ıslık çalarak, çobanlarımız kuzularını kavallar üfleyerek yetiştirmediler mi?
Ya bugün?!
Bu güzelliklerden uzak ruhsuz, duygusuz, gönülsüz, zevksiz, müziksiz bir toplum haline mi geldik?
Taklit hastalığına yakalandık. Ya Arabı taklit ediyoruz, ya Avrupa’yı… Neden kendimiz olmaya çalışmıyoruz.
“Ülkemizde bir şuur eksikliği bir kompleks görülüyor. Birileri ‘sadece Batı’ deyince, bir taraf da sadece Doğu demeye başlıyor. Oysa ikisi de vardır. İkisinin de iyi kötü tarafları vardır. Ancak ikisinin de taklidi kötüdür. Adamı 15 gün Umre’ye gönderiyorsun. 15 gün fazla değil. 15 günde Arap olup geliyor. ‘Allah’ü Ekber!’ derken Arap tavrıyla ezan okumaya başlıyor. Türk tavrıyla oku kardeşim!... Sen-sözgelimi- Çanakkale’li, Balıkesir’lisin. Senin gırtlağın, nağmen başka, Arab’ın ki başka…
Marjinal gruplar başkalarını taklid ederek bu millete kötülük etmişlerdir. Milli olmadıktan sonra, köklü olmadıktan sonra ister Doğu olsun, ister Batı olsun; İster Arab’ı taklit et, ister Amerika’yı
Kur’an-ı Kerim: “Çorak bir zeminden ancak ot çıkar” (Araf 7/58) diyor. Gönlümüz öyle çoraklaşmış ki deve dikenleri sarmış adeta kalbimizi. Bu memleketi, bu milleti, bin yıldır ayakta tutan değerler yok olursa bunun cezasını millet öder, çocuklarımız öder…
Millet öyle uyuyor ki, gaflet uykusunda artık ayıklığı unutmuş! Sen de gidiyorsun; din adına onun uykusunu daha da ağırlaştıran ilahiler okuyorsun… Senin ilahilerin bile cenk marşı gibi olmalı…
Biz eğlenmesini bile beceremiyoruz…
“Eğlenmek de lazım. Öyle sofuluk adına kenara çekilip, gece-gündüz ‘Hu!’ çeken adam sağlıklı ruh yapısına sahip değildir. Eğlenmesini bilmeyen adam ibadetten de zevk alamaz. Gençliğine göre, yaşına göre, kültürüne göre, muhitine göre, insan ruhu eğlenceden de hoşlanıyor. Ama her şeyi denge içinde yapmak lazım.
Eğlenemediği, deşarz olamadığı için Müslümanlar daha çok kafayı üşütüyor zaten. İslam toplumundaki meczupların sebebi başka nedir ki.
Adam müzik günah diyor. Yahu güzellik günah olur mu? O güzelliği kötüye kullanırsan, şehevi arzuları kamçılarsan, o başka…Şimdi adam kalkıyor, peyniri meze yapıyor. Şimdi ne yapacağız? Peynir haram mı diyeceğiz? Peynirin günahı ne kardeşim?
Ameller niyetlere göredir. Bir müslümanın güzel bir bahçeyi görmesi, gezmesi neden yasak olsun? Doğrusu, müzik sözdür. Sözünde güzeli güzel, çirkini çirkindir…anlamı ve edası güzel dini, askeri ve duygusal şarkılar vardır… Bu şarkıları dinlemek, söylemek neden günah olsun?
Kötüye kullanırsan her şey günah. İmam-ı Gazali’nin dediği gibi, “İnsanları aldatmak maksadıyla Kur’an okursan bu da haramdır.”
Müziğin gücünü anlayamıyoruz:
Dünyanın en büyük müzisyeni, dünyayı sallayan bir adam vardı. Yaptığı plakların 60 milyon sattığı söyleniyordu.  Cat Stevens…Adam Müslüman oldu Yusuf İslam adını aldı. Ama sonra ne oldu? Onun güçlü müziğinden yararlanılacak yerde, adamı sarık, cübbe, şalvarla mahalle mollasına çevirdiler. Böyle, şey olur mu? Müziğiyle dünyayı sallayan bir adam böyle pasifleştirilir mi? Hz. Muhammed kendi davasını savunmak için Hassan b.Sabit gibi Arap Yarımadası’nın en büyük şairinden yardım alıyordu. Müzik gibi bir güç İslam adına nasıl kullanılmaz?
Artık şu müziği, şu sanatı düştüğü yerden kaldıralım, anlamayanları dünden kurtaralım ve asli konumuna getirelim.
Türkü, şarkı, ilahiden anlamayan;ney, saz, keman bilmeyen, sanattan, estetikten, mimariden zevk almayan toplum, millet olamamış demektir.
Türkü söylemeyen, türkü dinlemeyen Türk olabilir mi?
Batı’da müzik insanda başlar, insanda biter. İslam’da müzik insanda başlar Allah’ta biter. Ey Leyla diye çıktığı yolculuğu Ya Mevla diye tamamlamıştır Mecnun.
Bu nedenle İmam-ı Gazali; “Müzik insanın kalbinde ne varsa onu güçlendirir, hangi tutku baskınsa onu canlandırır.” Diyor. İnsana ruh veren müziği nafile ibadet sayıyor.
Sözlerimi Neyzen Tevfik’in şu dizeleri ile bitiriyorum:
“Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti.
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.”
Lütfen değişmeyelim. Kültürümüze, geleneğimize, musikimize, sazımıza, sözümüze sahip çıkalım.


YORUMLAR

  • 0 Yorum