Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


AYDINLIK İSLAM DİNİ

03 Nisan 2018 - 13:38

          Aydınlık İslam dini hakkında araştırmalarımı, bildiklerimi, Kur´an ve Sünnet ´ten tespit ettiklerimi siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Kanaatim o dur ki, Müslüman olduğunu söyleyen birçok kişinin maalesef Yüce İslam dini hakkında gerekli ve yeterli bilgisi bulunmuyor. Böyle kişiler anasından, babasından, hocasından duyduğu yarım yamalak bilgileri İslam dini zannediyor. Hâlbuki İslam dini hakkında söylediklerimizin ve yazdıklarımızın mutlaka Kur´an ve Sünnet ‘ten onay alması ve akla, mantığa, bilimsel verilere ve hayatın gerçeklerine uygun olması gerekir.

          “Eğer İslam bir hayat tarzı ise, onu bazılarının istediği gibi vicdanların gizli köşelerine hapsetmekten kaçınmalıyız. İslam´ı hayata açmak isteyenler onun her meselesini gün ışığına çıkarmak zorundadırlar.” (Güngör, İslam´ın Bugünkü Meseleleri, s.7)

          İslam´ı camilere ve vicdanlara mahkûm edip onu hayattan dışlamak isteyenler aslında çok iyi biliyorlar ki, bu aydınlık din, ilmi gelişmeler, işleyen akıl ve çağın getirdiği evrensel değerlerle tam bir uyum içerisinde bulunmakta ve insanlığın sömürülmesine karşı çıkmaktadır. Hurafelerle, yanlış inanç ve uygulamalarla İslam adına hareket ettiğini söyleyenler düşmanlarından daha çok İslam´a zarar vermektedirler. Sofular, mollalar, şıhlar, ‘Hoca Efendi´ler, üfürükçüler, muskacılar, büyücüler, şarlatanlar vs. kime hizmet ediyorlar? İndirilen dine mi, uydurulan dine mi?

          Sorbonne Üniversitesi de mezunu olan Anayasa Profesörü Ali Fuat Başgil Hoca diyor ki: “Yine nazarımda dini sevmek ve Müslümanlığı müdafaa etmek, hakikatte insanlığı sevmek ve insanlık hakkını müdafaa etmektir. Çünkü Müslümanlık din kisvesine bürünmüş insanlıktır… Başka bir deyişle, Müslümanlık, insanlık dediğimiz bir bütünün parçasıdır. Parçayı sevmek, netice itibariyle bütünü sevmektir.” (Başgil, Din ve Laiklik, s.20)

          Amerikalı Teoloji Profesörü Charles Braden´ in İslam dini hakkındaki görüşleri de şöyle: “İslam sadece bir din değildir, bir uygarlıktır. İslam her zaman dinden fazla bir şey olmuştur… İslam hangi ulusu egemenliği altına almış ise, o ulusa, düşünce ve hareket normları da benimseterek bütün uygarlığını sindirmiştir. İslam dinini temeli Kur´an´dır…” (Bilsel, Allah Vardır, s.190).

          Biri içeriden, diğeri dışarıdan iki değerli bilim adamının bu güzel tespitlerinden sonra, konuyla ilgili Yüce Kur´an´ın birkaç ayetini hatırlatmak istiyorum:

          “Güzel sözler ancak Allah´a yükselir. Güzel eylemi de güzel sözler yükseltir.” (Fatır, 35/10) “İman edip güzel ameller işleyenlere gelince, işte onlar cennet bahçelerinde sevindirilirler.” (Rum, 30/15) “İçlerinde zulmedenleri hariç, Kitap Ehl-i ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin” (Ankebut, 29/46) “Ey Âdemoğulları! Her mescide gelişinizde (yani topluma çıkarken) ziynetinizi takının (yani temiz ve güzel giyinin.) Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31) “Ey Peygamber! Temiz şeylerden yiyiniz ve güzel eylemler işleyiniz. Doğrusu Ben sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.” (Müminun, 23/51).

          Peygamberimizden de bir hadis nakledelim:

          “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Uzlaşın, ihtilafa düşmeyin. İnsanlara yumuşak davranın, şiddet göstermeyin.” (Buhari, İlim, 12; Müslim, Eşribe,70-71).

          Şimdi “güzel sözler söylemeyi, güzel ameller, eylemler işlemeyi, güzel mücadele etmeyi, güzel ve temiz elbiseler giymeyi, güzel ve temiz şeyler yemeyi” emreden Kur´an´ın bu ayetlerine bir bakın, bir de bu günkü bazı Müslümanların perişanlığına ve rezilliğine. Bunu nasıl izah edeceğiz?

          Peygamberimiz, “kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin, uzlaşın ihtilafa düşmeyin, yumuşak davranın, şiddet göstermeyin” derken peygambere inat ayrılmış, dağılmış, parçalanmış, inadına birbirine şiddet gösteren, inadına dini zorlaştıran bir anlayış Kur´an ve Peygamber´i doğru anlayabilir mi?

          8-10 rekât de bitirilmesi gereken Cuma namazını 16 rekâta çıkaranlar, beş vakit namazla yetinmeyip 25 çeşit daha nafile namaz üretenler, Kadir gecesinde yüz veya bin rekât namaz icat edenler, acaba bu dini kolaylaştırıyorlar mı, yoksa zorlaştırıyorlar mı?

          Hz. Aişe Validemiz: “Hz. Peygamber Ramazan geceleri de dâhil hiçbir gece on bir rekâttan fazla nafile namaz kılmamıştır…” diyor. (Buhari, Salatü´t- teravih, 1) Peygamberimiz (sav) de: “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılınız” buyuruyor. (Buhari, Ezan, 18, Edep, 27)

          Şimdi sorun şu, Allah´ın emretmediği, Peygamber´in tavsiye etmediği ve Peygamber´in kılmadığı bir namaz nasıl olur da sünnet, nafile adıyla Müslümanlara dayatılır? Böyle bir durum dini kolaylaştırmak mıdır, zorlaştırmak mıdır?

          Sadece bu kadar mı? İslam adına, dindarlık adına ne çamlar devriliyor biliyor musunuz?

          35-40 yaşlarında olduğu sesinden anlaşılabilen adamın biri telefon etti. Hocam!, dedi. Kur´an dörde kadar evlenmeye izin veriyor değil mi? Ben eşimin üzerine evlenmek istiyorum, dinen uygun mu? Diye sordu. Kendisine, Kur´an´da çok eşliliğin olmadığını, ilgili ayetin tarihsel süreçte hatalı yorumlandığını, anlattım ama dinlemedi. Kur´an bunu emretmiş, ben yaparım, dedi. Peki, nikâhlı eşinin haberi var mı? dedim, yok, dedi. Kur´an, doğruluğu, dürüstlüğü, sadakati, eşine bağlılığı da emrediyor, dedim. Adam telefonu yüzüme kapattı. Adam İslam´ı “Keyfinin Kâhyası” zannediyor!

          Aklı işletemeyen, mantığı dumura uğramış biri bakın neler saçmalıyor?

          “Bir gün Cenab-ı Peygamber kucağında oğlu İbrahim ve torunu Hüseyin oturduğu halde Cebrail çıkagelir ve ikisinden birini seçmesini söyler. Seçtiği yanında kalacak, bıraktığını Allah alacak. Hz Peygamber Hüseyin´i seçtiğini söyler ve buyururlar ki: ‘Hüseyin giderse ben ağlayacağım, Hatice ağlayacak, Ali ağlayacak, Fatma ağlayacak, Hasan ağlayacak. Eğer İbrahim giderse daha çok ben ve Hatice ağlayacak… İyisi mi, onlar ağlayacağına ben ağlayayım´ diyerek bize hakiki sevginin ne olduğunu öğretiyor…” (Bk. Süleyman Alan, Miras-ı Kerbela, Zaman, 24 Kasım 2012)

          Bu ifadelerde nefret var, kin var, şiddet var, vahşet var, vicdansızlık var, ahlaksızlık var, iftira var. Ancak bir tek şey, İslam ve Müslümanlık yok. Şimdi, imanlı vicdanlara sesleniyorum: Allah böyle bir şey emreder mi, Peygamber böyle bir şey söyler mi? Bu uydurma hangi kaynakta yer alıyor?

          Rahman ve Rahim olan Allah´ı, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberi nasıl bir duruma düşürdüğümüzü görüyor musunuz? Sonra İbrahim´in annesi kim?

           Hatırladığım kadarıyla bir filim de izlemiştim. Nazi subayı iki küçük yavrusu olan bir Yahudi kadına, çocuklardan birini seçmesini, öteki çocuğu alacaklarını ve bir daha göremeyeceğini söylüyordu. O andaki annenin psikolojisini düşüne biliyor musunuz?

          Hz. Hüseyin´i onurlandıralım derken, Allah´ı ve Peygamber´i Nazi subayı ve Yahudi kadın konumuna düşürenler ne yapmak istiyorlar? Bir baba, bir dede oğlu ve torunu arasında tercih yapabilir mi? Böyle bir durum hakiki sevgi olabilir mi?

          Paralel din nasıl oluşuyor, uydurulan din nasıl gelişiyor görüyor musunuz?

          Bir ulusal televizyon kanalı, birkaç günden beri, Mekke´deki tünel faciasında kocasını kaybetmiş ve kaçırılarak zorla alıkonulmuş, kendisine zorla hacılara tesbih, takke sattırılmaya çalışılan bir Türk vatandaşı kadının dramını ekranlara taşıyor. Mekke´de, Kâbe´nin yanında Müslüman olduğunu söyleyen biri, başkasının karısını kaçırarak sahipleniyor. Şu mantığa bakın Allah aşkına! En güvenilir bir bölge de Müslüman kadının başına gelene bakın! (Bk. ATV, Müge Anlı ile Tatlı Sert, 28 Aralık 2016).

          Müslümanın mümini kâfir ilan ettiği; canına, malına, ırzına, namusuna tecavüz ettiği; Irak´ta, Suriye´de dindar kadın ve kızların Deaş militanları/ Müslümanlar(!) tarafından cariye diye satıldığı; Ezan, namaz ve Kur´an´la yoğurulmuş toprakların Müslüman mezbahanesine çevrildiği; Akdeniz ve Ege denizinin Müslüman göçmen mezarlığına dönüştüğü; Müslüman kitlelerin, Ezan okunan, namaz kılınan ülkelerden çan çalınan, kilise ayini yapılan ülkelere göç ettiği, sığındığı; Aylan bebeklerin cesetlerinin sahil kenarlarına vurduğu; doyumsuz yönetici ve ruhsuz sanayileşmiş ülkeler yüzünden İslam ülkelerinde küçük bebeklerin aç kaldığı, ilaçsız olduğu, eğitimsiz yetiştiği bir dönemde İslam ülkeleri olarak Müslümanlığımızı sorgulamayacak mıyız?

          Libya´da, Suriye´de, Irak´ta, Yemen´de, Afganistan´da, Pakistan´da, Bangladeş´te, Somali´de neden Müslüman Müslümanla savaşıyor, neden Müslüman Müslümanı katlediyor diye kafa yormayacak mıyız?

          Neden bazı İslam ülkeleri fakir, neden bazı İslam ülkeleri çaresiz, neden bazı İslam ülkeleri cehalet içerisinde, neden bazı İslam ülkeleri pislik içerisinde, neden bu ülkelerdeki Müslümanlar şuursuz ve ruhsuz, neden bazı İslam ülkelerindeki Müslümanlar vahşi ve gaddar, neden hemen şiddet kullanıyorlar diye düşünmeyecek miyiz?

          “Müslümanlık nerde? Bizden geçmiş insanlık bile…

          Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile!

          Kaç hakiki Müslüman gördümse: Hep makberdedir;

          Müslümanlık, bilmem ama galiba göklerdedir!” diye Mehmet Akif gibi feryat etmeyecek miyiz? Okuyucularımızın 2017 Miladi Yılını tebrik ediyor, sağlık, başarı ve mutluluklar diliyorum.

YORUMLAR

  • 0 Yorum