Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


18 Mart Çanakkale Destanı ve Şehitler Günü

03 Nisan 2018 - 13:38

Şehitler gününü anmak, Çanakkale Destanı’nı anlamak için üzerinde yaşadığımız bu toprakların değerini iyi bilmek gerekir.Çünkü çok önemli bir coğrafyada yaşıyoruz.Anadolu’yu vatan edindiğimiz bin yıldan beri dertsiz, sıkıntısız bir hayat süremedik.Bu topraklar jeopolitik yönü çok yüksek, kendine özgü tarihi ve kültürü olan, insan dokusu farklı, inanç yapısı ayrı yerlerdir.Bu coğrafya’nın bedelini ödeyemeyenler bu bölgede yaşayamazlar.
Anadolu bir hicret yurdu bir mazlumlar vatanıdır.
Kırım’da yuvaları dağıtılan Tatarlar, Kafkaslardan sürülen Çerkezler, Rumeli’den kovulan, Balkan katliamların’dan kurtulan Arnavutlar, Boşnaklar Anadolu’ya sığınmıştırdır.Biz toprağımızın son kısmı üzerinde kendi yaralarımızla, kendi acılarımızla, kendi kardeşlerimizle birlikte yaşamak istiyoruz ama müsaade etmiyorlar.
İçinde Tunalar, Sakaryalılar,Fırat’lar, Dicle’ler, Nil’ler akan büyük ana vatan hurdahaş olduktan sonra bizi Anadolu’dan çıkarıp bozkırlara sürmek istiyorlardı.
Lord Gürzon 1919da İngiliz kabinesinde Türkler’in İstanbul’dan atılmasını savunurken “  Eyüp gibi birkaç mekan hariç İstanbul’un Türk ve Müslüman kimliğine sahip bir Şehir olmadığını” savunuyordu! (1)
Ömründe hiç İstanbul’u görmemiş Lord Gürzon’un bu sözleri elbette bir hezeyandan ibarettir. Churcill, “Aman ha!” diyordu. “Osmanlı’ya dikkat etin; Kilosu altmışı geçti mi yağını alın, elliden aşağı düştü mü serum takın!” diyordu. (2)
Rus Çarı, Osmanlı Devleti’ni “Ölmek üzere olan hasta bir adama benzetiyordu.” Mirastan daha fazla pay almanın yollarını arıyordu. (3)
Birbirleriyle anlaşamayan bu ülkeler Osmanlı’yı parçalamakta anlaşmışlardı.
Basiretsiz idareciler yüzünden üç kıt’a da hüküm sürmüş muhteşem bir devlet yok olmakla karşı karşıya gelmişti.
Basiretsiz idarecileri şair ne güzel anlatmış;
“Üç tuğlu vezir olurdu evvel,
Üç tüylüsü peyda oldu şimdi.
Üç tuğ ile üç tüyü kıyas et,
Devlet ne idi ne oldu şimdi?” (4)
Üç tüylü idareciler sayesinde Balkanlar elimizden çıkmış, Birinci Cihan Harbi’nde düşman Çanakkale’ye dayanmıştı.
Ama Anadolu pahalı bir ülkeydi!
Türk Milleti bu ülkenin bedelini en son Çanakkale’de ve İstiklal Harbi’nde şehitlerinin kanıyla ödemiştir ve ödemeye devam etmektedir.
Yiğitlerin uğrunda can verdiği, kahramanların üzerinde şehit düştüğü, anaların kınalı kuzularına ağıt yaktığı, gözyaşı döktüğü kutsak toprak; Anadolu…
Benim eşsiz güzel yurdum Anadolum…
Büyük Türk Milleti senin bedelini sadece Çanakkale’de: Her ay 29 bin Mehmetçiğin, her gün 976 kahramanın, her saat 40 ana kuzusunun kanıyla, canıyla toprağa düştüğü; 253 bin vatan evladının şehit olduğu, meleklere karıştığı, peygamberle buluştuğu, Allah’a ulaştığı bir destanla ödemiştir… Metrekareye altı bin merminin düştüğü, her Mehmetçik bedenine üç bin kurşunun isabet ettiği “Bir Destan…” Başka hangi asker için bu kadar kurşun atılmış, başka hangi vatan için bu kadar Mehmetçik harcanmış?
Tarihin ayağa kalktığı, toprağın selam durduğu, denizin Mehmed’in kanından kırmızı halı ördüğü, ağaçların secdeye vardığı, göklerin alkış tuttuğu, dostun gıbta ettiği, düşmanın gözünün korktuğu bir destan…
“Çanakkale Destanı!”
“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular,
Üç alayla burada gönülden vuruştular.
Düşman tümen sanırdı! Bu şaheserleri,
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.” (5)
Burada şunu ifade etmeliyim ki;
“19. Tümen Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal’in Dünya Harp Tarihi’nde ender rastlanan 57. Alay’a verdiği şu emir savaşın kaderini değiştirmiştir;
“Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerimize yeni kuvvetler ve yeni kumandanlar gelecektir.” (6)
Çanakkale’yi destanlaştıran işte bu ruhtur… Ve Çanakkale’de yeni bir lider doğmuştur. Mustafa Kemal Paşa…
Çanakkale Destanı’nın yazıldığı 18 Mart günü 2002 yılında 4768 sayılı kanunla “18 Mart Şehitler Günü” olarak kabul edilmiştir.
Bugün bile şehitlere az gelir.
“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…”
Şahadeti göze almayan askerden Mehmetçik, şehidi olmayan topraktan vatan, kana bulanmayan kumaştan bayrak olmaz.
Bu nedenle şair;
“Bayrakları bayrak yapan; üzerinde ki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır!” diyor.
Şairler, şehitleri anlatmaya devam ediyor;
“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak;
Bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda…”
“Binler, yanında gazi; binler ardında şehit;
Bu topraklar Anadolu, bu topraklar yiğit…”
Evet, bu topraklar;
“İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.”
“Bastığın yerleri “Toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı:
Verme dünyaları aslanda, bu cennet vatanı.”
Bu topraklar Anadolu,
Bu topraklar şehitler yurdu…
Biz şehitler coğrafyasının evlatları, şehitler kültürünün nesilleri, şehitler medeniyetinin çocuklarıyız… Şehit okulları, şehit camileri, şehit caddeleri, şehit sokakları, şehit çeşmeleri, şehit abideleri Anadolu değerinin temel taşlarıdır… Şehitler tepesi, kanlı sırt, zafer tepesi, kanlı dere, Şehit Mehmetler Mangası, başını vermeyen şehit gönül dünyamızın hüzünlü hikayeleridir.
Şehit Hamza’lar, Şehit Ali’ler, Şehit Hüseyin’ler, Şehit Hasan’lar, Şehit Murat’lar, Şehit Mehmet’ler ruh dünyamızın ölümsüz kahramanlarıdır. Çanakkale türküleri, Yemen ağıtları, Tuna marşları, şehitlerimizi ölümsüzleştiren onur belgeleridir.
Aziz şehidim! Şairin diliyle sana sesleniyorum;
“Bu taşındır’ diyerek Kâbe’yi diksem başına;
Ruhumun ilahi ilhamını duysam da geçirsem taşına,
Sonra gök kubbeyi alsam da, örtü diye,
Kanayan kabrine sersem bütün yıldızlarıyla;
Mor bulutlarla açık türbene bir tavan çatsam,
Yedi kandilli Ülker yıldızını oradan uzatsam;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece ay ışığını getirsem yanına,
Türbenin bekçisi gibi güneşin doğuşuna dek bekletsem;
Gündüzün avizeni güneşin tazı ışıklarıyla doldursam;
Tüllenen gurubu akşamları sarsam yarana
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”
Ey Şehitler, Yüce Allah sizin için şöyle diyor;
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın, bilakis onlar Allah katında diridirler.” (Al-i İmran 3/169)
Yüce Peygamber de: “Şehit cennettedir.” Buyurmuştur.
Şu halde;
“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden mezar,
Sana kucağını açmış duruyor Peygamber.”
Aziz şehitler:
Siz toprağa düşerken bile mazlumlara hayat veriyorsunuz. Sen yere düştüğünde şiddetinden Çarlık Rusya’sı çöktü. Senin düştüğün topraklarda yeni bir millet, Türkiye Cumhuriyeti doğdu. Sen düştün ama sonra Ömer Muhtar olarak, Muhammed İkbal olarak, İzzet Begoviç olarak yeniden ayağa kalktın. Cezayir’de, Pakistan’da,Bosna-Hersek’de diriliş ateşini yaktın.
İşte sen busun aziz şehidim!
Çanakkale Savaşı’nın sonuçlarını kısaca şöyle değerlendirebiliriz:
“Çarpışmaların yükünü Fransızlar, Senegallilere; İngilizler ise, kendi çıkarları uğruna aldattıkları dominyon askerlerine ve Hintlilere yüklemişlerdir. Mehmetçiğin karşısına bunlarla çıkmışlardır.
Mesela 24 Nisan 2005’de Çanakkale’ye gelen Yeni Zelanda Başbakanı Bayan Helen Clark; “Bu savaş bizi, kölelikten özgürlüğe götüren basamak olmuştur.” diyordu.
“Çanakkale Zaferi, 23 Temmuz 1711’deki Prut zaferinden bu tarafa kazandığımız ilk askeri zaferdir.”
İngiliz Ordu Kumandanı Orgeneral Hamilton: “Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacakları barutu bile kalmamıştı…” diyordu.
Savaş sonrasında Churcill, mağlubiyetin hesabını verirken, öfkeli mahkeme heyetinin suçlayıcı sorularına şöyle cevap veriyordu: “Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale’de Türklerle değil, Tanrı ile harbettik! Tabii ki yenildik…”
Yine Churcill’in karanlık limana 26 adet mayın döşeyen Nusret Mayın Gemisi’nin Kaptanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı için yıllar sonra şöyle dediği bildiriliyor: “Tophaneli Hakkı’nın yaptığını dört yüz yıldan beri hiç kimse yapmamıştır. Beni 25 yıl politikanın dışına fırlattı. Savaşı iki buçuk yıl uzattı; Bu zaman zarfında sekizbuçuk milyon Avrupalı öldü. Biz Çanakkale’yi geçemedik; Rusya Komünist oldu… Biz Çanakkale’yi geçemeyince yenilmezliğimizden şüphe duymaya başladık. Hindistan’ı ve diğer İslam ülkelerini elimizde tutma şansını kaybettik…”
Çanakkale Destanı, dünyanın en acımasız istilacılarına karşı verilmiş bir savunma savaşıdır. Çanakkale Destanı’nı yazan kadro İstiklal Harbi’ni de kazanan kadrodur. Çanakkale Zaferi İstiklal Harbi’ne giden yolu açmıştır. Çanakkale Destanı olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti kurulamazdı. Çanakkale Destanı Osmanlı Devleti’nin son ictimal, son sözü; İstiklal Harbi Türkiye Cumhuriyetinin ilk sözü ve önsözüdür.
İki noktaya daha işaret ederek konuşmamı bitiriyorum:
Çanakkale Savaşlarında; Şehitlerin ruhları, görünmeyen varlıklar, yeşil cübbeli ermişler gelip düşman askerleriyle savaştılar mı? Bu tür savaşları tabulaştırarak, insan gücünün üstünde bir anlam vermek; öncelikle Mehmetçiklerin Kahramanlığını; Komutanlarımızın harp yeteneklerini, savaş stratejilerini, gazilerimizin alın terini, şehitlerimizin mübarek kanını yok kabul etmektir. Bu tür hurafeler şehitlerin, gazilerin emeklerini görünmez güçlere peşkeş çekmek değil midir? Bu güçler Balkan Savaşlarında, Sarıkamış, Yemen yenilgilerinde neden gelmediler?
Bu yanlışlıkları yapmayalım.
Çanakkale Destanı ve İstiklal Harbi birbirinin alternatifi değil, birbirini tamamlayan zaferlerdir. Zaman zaman Çanakkale zaferi ile İstiklal Harbi’ni Şehitler Abidesi’yle Anıtkabir’i karşı karşıya getirmek isteyen vicdansızlar çıkabiliyor. Bu anlayışı seslendirenler ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Bu millet; Çanakkale Destanı ile coşan, İstiklal Harbi’yle kendini bulan, Şehitler adına Abide diken, Gazi Mustafa Kemal’i yaşatmak için Anıtkabir inşa eden, tarihine ve geçmişine sahip çıkan bir Ulus’tur.
Değerlerini ve milli kahramanlarını karşı karşıya getiren bir milletin geleceği olamaz. Tarihi olayları karşı karşıya getirmek yerine onlardan ibret almalıyız.
Bu ülkeyi bize emanet eden şehitlerimizi, Gazi Mustafa Kemal’i, silah arkadaşlarına, Çanakkale ve 57. Alay şehitlerini rahmetle ve minnetle anıyorum.
Ruhları şâd olsun…


YORUMLAR

  • 0 Yorum